Üniversitede okumak veya çalışmak ilim tahsiline girer mi? Üniversitede çalışan bir öğretim üyesi hangi durumlarda ilim tahsil eden bir talebe veya alim olabilir? Talebe-i ulûm nasıl olur? Yaptığı yayınlardan hangi durumlar sevap alabilir? ...

Üniversitede okumak veya çalışmak ilim tahsiline girer mi? Üniversitede çalışan bir öğretim üyesi hangi durumlarda ilim tahsil eden bir talebe veya alim  olabilir? Talebe-i ulûm nasıl olur? Yaptığı yayınlardan hangi durumlar sevap alabilir? ...
Tarih: 06.12.2011 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Üniversitede okumak veya çalışmak ilim tahsiline girer mi? Hem fen ilimlerini hem dini ilimleri tahsil edip bunları hayata tatbik etmek nasıl mümkün olur? İslam alimlerinin hayatlarını okuduğumuzda pek çok icatlar yaptıklarını görüyoruz. Üniversitede çalışan veya okuyan insanlara tavsiyeleriniz nelerdir ?

Takdir edersiniz ki, "talebe-i ulûm" kavramı sırf öğrenciler için kullanılan bir terimdir. Ancak, genel olarak ilmi talep etme hususu, sadece öğrencilere ait olmayıp öğretmenleri de içine almaktadır. Bu anlamda, her öğretmen de bir "talebe-i ulûm"dur. Çünkü bir öğretmen, ilmi araştırıp öğrenmeden onu öğretemez. Ayrıca onun hocalık sevabı da vardır.

O halde, bir öğretim üyesinin "talebe-i ulûm" sınıfına girip girmemesi, kendi görevini hakkıyla yerine getirip getirmemesiyle ilişkilidir.

Bilindiği üzere, bir hocanın görevi, öğrenciyi yalnız ilgili konularda bilgilendirmek değil, aynı zamanda onu -hayata hazırlamak için- gereken donanıma sahip kılmaktır. Bu da bu dünya ve öbür dünya için faydalı olan her türlü ilmi, bilgiyi öğretmek, onu pratikte yaşanır, uygulanabilir hale gelmesine gayret etmekle mümkündür.

"Yaratan Allah'ın adıyla oku." (Alak, 96/1)

mealindeki ilk inen ayette, ilimler kategorize edilmeden tavsiye edilmektedir. Tek şartı, onun Allah'ın adıyla okunmasıdır.

Aslında bütün ilimler Allah'ı hatırlatıyor; bu pencereyi açmak ise öğretmenin görevidir.

Şu tartışılmaz bir gerçektir ki, insanları yalnız bu dünya hayatı değil, aynı zamanda öbür dünya hayatı da oldukça ilgilendirmektedir.

Abdullah b. Amr b. As anlatıyor: Hz. Peygamber (asm) bir keresinde mescidinde iki ayrı grubun bir halka kurduklarını gördü ve:

"Bu her iki grupta da hayır vardır. Ancak bunlardan biri ötekinden daha hayırlıdır."

"Bunlardan bir grup, oturup Allah'a dua ediyor, dilekleri için Ona yakarıp yalvarıyorlar. Buna karşılık Allah dilerse onların istediklerini verir, dilerse vermez."

"Diğer gruba gelince, onlar fıkıh ve ilim öğreniyor ve öğrendiklerini bilmeyenlere öğretiyorlar. Onun için bunlar daha faziletlidir. Ben de ancak bir muallim olarak gönderildim, diye buyurdu ve onların yanında oturdu."
(Darimi, Mukaddime, 32).

Burada görüldüğü gibi, öğrencilikle öğretmenlik iç içe sergilenmiştir.

"Ya âlim/hoca, ya öğrenci veya dinleyici ol; dördüncüsü olma; helak olursun."(Aclunî, I/148)

mealindeki hadiste de öğretmen ile öğrencinin faziletlerine işaret edilmektedir.

Hz. Peygamber (a.s.m)'in

"Allah'ım! Senden faydalı ilim, temiz/helal rızk ve kabul gören/makbul olan amel istiyorum."(İbn Mace, İkamet, 32)

"Allah'ım! Duyulmayan/dikkate alınmayan sözden, yükselmeyen amelden, korkmayan kalpten/sana karşı saygılı olmayan gönülden ve faydası olmayan ilimden sana sığınırım!"(Ahmet b. Hanbel, III/192)

şeklinde dua etmesi, ilmin din ve dünya için faydalı olmasının gereğini ortaya koymaktadır.

Tıp, mühendislik, bilgisayar, sosyoloji, psikoloji, psikiyatri, işletme, idarecilik vs. ilimlere insanlığın ihtiyacı olduğuna göre, bu ilimleri insanlığın faydasına sunmak da son derece sevaplıdır.

Hiç şüphesiz, ilimlerin en şereflisi, insana en kısa yoldan Allah'ı tanıtan, onun büyüklüğünü kalplere yerleştiren, onun harika sanatlarını, nimetlerini göstererek sanattan sanatkâra, nimetten nimet verene karşı bir pencere açan ilimlerdir. Başta iman esaslarını ders veren akait ilimleri olmak üzere, tefsir, hadis fıkıh ilimleri gibi doğrudan Allah'ı ve Onun emir ve yasaklarının ne olduğunu ders veren ilimlerdir.

Astronomi, jeoloji, botanik, jinekoloji/cenin, fizik, kimya gibi ilimlerin bu konudaki faydaları tartışılmazdır. Bunlardaki yan etkiler, onları yanlış yorumlamakla zehir haline getirenlerin düzeysiz fikirlerinin ürünüdür. Bunun sebebi ise, tek kanatlı olmaktır. Oysa iki dünyalı olarak yaratılan insanın iki önemli mekanizması vardır. Her ikisini de doyurmayanlar ilim açısından açlığa ve dolayısıyla, bu açlığın verdiği baş dönmesinin bir sonucu olarak doğru yoldan sağa-sola yalpa yapmaya mahkûm olacaklardır.

Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit; birincisinde taassub, ikincisinde hile, şübhe tevellüd eder.  ( bk. B. Said Nursi, Münazarat)

Yani, vicdanın ışığı, dînî ilimlerdir. Aklın nuru ise, fen ilimleridir. Bu ikisinin bir arada okunmasıyla hakikat tecellî eder. Ve bu iki ilim dalıyla kanatlanan talebenin himmeti/gayreti/kabiliyeti inkişaf eder ve durmadan yükseklere uçar. Bu iki ilim, birbirinden ayrıldığı, yalnız bir tanesi okunduğu zaman, dinî ilimlerde taassup, fen ilimlerinde ise hile, şüphe ve tereddütler ortaya çıkmaya başlar. Bu nedenle din ilimleriyle fen ilimleri beraber okunmalı ki taassup ve şüphe olmasın.

İlave bilgi için tıklayınız:

İlim talebesi olarak ölmek bize ne kazandırır? Nasıl ilim talebesi olunur? Azrail (a.s) canımızı nasıl almaya gelir?..

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun