Allah neden bana acımıyor?

Tarih: 23.10.2023 - 11:06 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Beni neden acı içinde bırakıyor. Her gün sabahtan akşama kadar yalvarıyorum beni kurtar diye. Bütün suç benim ve bütün kusur bendedir. Kabul ediyorum ve hakikaten pişmanım. Kalpten pişmanım. Bağışlanmak bu kadar mı zor?
- Artık hayattan da nefret ediyorum. İnsanlardan da nefret ediyorum. Kimse beni önemsemiyor. Kısacası yaşmak istemiyorum ve ölmek için yalvarıyorum. Dayanamıyorum artık.
- Allah neden kurtulmak için ettiğim dualarımı kabul etmeyip benden nefret edercesine acı içinde bırakıyor. Artık onu sevmiyorum.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Hata ve günahlarınızdan pişmanlık duymanız takdire şayandır. Ama her zaman maruz kalınan sıkıntıları, günahlarımızdan dolayı Allah’ın bize verdiği bir ceza olarak görmek yanlıştır.

Evet, yaşadığımız sıkıntıların, yaptığımız yanlışların, işlediğimiz günahların elbette birince derece sorumlusu biziz, ancak bunların karşılığında Allah’ın bize hemen ceza verdiğini düşünmek doğru değildir. Çünkü hayatta en büyük acılara maruz kalanlar hiç günah işlemeyen peygamberler başta olmak üzere evliyalar, âlimler, şehitler gibi Allah’ın salih kullarıdır.

Bu da gösteriyor ki, bazen musibetler daha yüksek makamlara erişmeleri için Allah’ın sevdiği kullarına veriliyor. Belki siz de Allah’ın o sevgili kullarından birisiniz.

Ayrıca Allah’ın rahmeti, mağfireti, şefkati, gazabından bin defa daha büyüktür. Mümin olsun, kâfir olsun, hayvan olsun, insan olsun bütün kâinatı kaplayan geniş bir merhamet sahibidir. 

Dolayısıyla kullarına merhameti her zaman cezasından çok çok fazladır.

Görüldüğü gibi, başımıza gelen musibetlerin de birden çok hikmeti, nedeni vardır; yani tek neden ceza değildir:

Bazı musibetler, bizim dünya ve ahiretimizi daha da güzelleştirmek, mükemmelleştirmek içindir. Kuran’ı-i Kerim’de anlatılan Musa Aleyhisselam ile Hz. Hızır olayından da anlaşıldığı gibi, bazı musibetler var ki, aslında daha büyük musibetleri önlemek içindir; bazı musibetler, kişinin olgunlaşmasına mükemmelleşmesine vesile olması içindir; bazı musibetler kişinin ebedi huzuru içindir, manevi makamını daha da yükseltmek içindir.

Ama insanoğlu sadece bulunduğu anı görebildiği için ve bazen de gaflet edip tüm hayatını sadece dünya ile sınırlı gördüğü için çektiği sıkıntıların karşılıksız olduğunu, telafisinin mümkün olmayacağını, böylece hayatın birçok keyfini ve lezzetini bir daha yaşayamayacağını zannediyor.

Oysaki ebedi bir hayat bizi bekliyor, kısacık bir hayattaki acılara bedel ebedi bir saadet ve mutluluk bizi bekliyor. Hayat boyu kalmak için gideceği saraya yolculuk yapan kişi, yolda çektiği sıkıntılara aldırış etmez ve etmemeli.

Bu nedenle ebedi ve sonsuz kalacağı ve kendisinin de içindekilerin de tarif edilemeyecek güzellikte olan cennete gidenler de yolsa çektikleri ufak tefek geçici sıkıntılara elbette aldırış etmez ve etmemeli.

Peki, gerçek bu olmasına rağmen neden, başımıza gelen bir sıkıntıda hemen kendimizi suçlu ve yaşadıklarımızı da bir ceza olarak görürüz?

Bunun nedeni, çocuklukta bize verilen yanlış suçluluk duygusunda yatmaktadır. İnsanın yaptığı yanlışlar karşısında kendisini suçlu görmesi aslında güzel bir şeydir. Çünkü böylece başkalarını suçlamaz ve hatasından da ders alır, tekrar etmez. Ancak bilerek veya bilmeyerek yaptığı her şey karşısında suçlanmak veya çoğu kere haksız yere suçlu ilan edilmek ve mutlaka cezalandırılmak kişiyi suçluluk psikolojisine iter. Kendi sorumluluğu olmasa da başına gelen her türlü sorunda hemen kendisini suçlar ve bunun bir ceza olduğunu ve bunu hak ettiğini düşünür.

Öncelikle çektiğiniz acıların ne olduğunu ve ne kadar olduğunu bilmiyoruz. Ama çok acı çektiğinizi anlıyoruz. Muhtemelen mukadder olan imtihanınız size oldukça ağır geliyor.

Hastalıklar, musibetler, sakatlıklar, ayrılıklar, fakirlik, ölüm gibi olaylar her insan için elbette zordur. Hiç kimse, isteyerek böylesine ağır bir imtihana maruz kalmak istemez.

Ama Allah’a iman etmiş bir insan, çekmekten aciz kaldığı bir durumla karşı karşıya kaldığı zaman, o musibeti nasıl giderebileceğinin yollarını arar, ölüm, sakatlık vb gibi telafisi mümkün olmayan ağır sıkıntılar için de en azından nasıl hafifletebileceğine odaklanır. Çünkü bilir ki “Allah hiç kimseye kaldırabileceğinin üstünde bir yük yüklemez.” (bk. Bakara. 2/286)

Yük çok ağır geliyorsa, kişi bunu kaldıramıyorsa, bilsin ki bunu biraz da kendisi beyninde, düşüncesinde ağırlaştırıyor. Çünkü her şey beyinde başlayıp beyinde bitiyor.

Bundan dolayı çare, başımıza gelen ve değiştiremeyeceğimiz sıkıntılara karşı bakış açımızı değiştirmektir. Çünkü çoğunlukla bizi rahatsız eden şey, yaşadığımız olaydan çok, o olaya verdiğimiz anlamdır. O anlamı değiştirirsek, bizdeki etkisi de değişir.

Hikmetiz Hiçbir Şey Yoktur

Öncelikle kâinatta hiçbir şeyin başıboş gerçekleşmediğini, yaşanılan her şeyin bir hikmeti olduğunu ve Allah’ın sonsuz merhamet ve şefkat sahibi olduğunu, kullarını çok sevdiğini, her şeyden haberi olduğunu bilelim.  İman etmiş olmanın bize sağladığı sabır ve tevekkül ile O’nun kudretine dayanalım, hikmetine itimat edelim ve Rahmetine sığınalım.

Allah Her Duayı İşitir ve Cevap Verir

Dua ederken, onun bizi dinlediğini ve bizim için en hayırlı olanı verdiğini düşünerek şükredelim.

Bizim istediğimiz her şey, illa da bizim için en doğru olan değildir. Şeker hastası birisi doktordan ve yakınlarından baklava ister, ama yakınları sağlığına zararlı olduğu için ona bunu vermez. Şimdi diyebilir miyiz ki, yakınları onu sevmiyor, onu dinlemiyor, ona önem vermiyor.

Hayır diyemeyiz.

Aynen bunun gibi Allah da bizim istediğimizi değil, bize en yararlı olanı veriyor. Buna inanalım.

İnsanı İnsan Yapan Fiziği Değildir

Allah katında da insanlar içinde de insanı insan yapan şeyin fiziki yapısı, başarısı ve ne giyinip ne yediği değil de ilmi, imanı, ibadeti, tefekkürü, yardım etmesi, güzel ahlakı, tevekkülü, sabrı ve dayanışması olduğu bilinci içinde olalım.

Hiçbir musibet ve sıkıntı insanın bu erdemlere sahip olmasına engel değil.

İnsan düşünebilir, okuyabilir, yazabilir, kendisini geliştirebilir, imkânı çerçevesinde yüz yüze veya online başka insanlara yardımcı olabilir, ibadetlerini düzenli yerine getirerek gerçek anlamda kâmil insan olabilir.

Bir Amacınız Olsun

Hayatınızın bir amacı olsun. Hem uhrevi bir amacı, mesela Allah’a iyi bir kul olmak gibi, hem de dünya hayatı ile ilgili bir amacınız olsun.

Maddi ve manevi durumunuzu bilmediğimiz için size dünyevi bir amaç öneremiyoruz. Ama açık öğretim lise, üniversite okuyabilirsiniz, daha ileride yüksek lisans yapabilirsiniz. Halk eğitimlere gitme imkânınız varsa, sevdiğiniz hobiler edinip kendiniz geliştirebilirsiniz. Online kurslara katılabilirsiniz. Hafız olmak için her gün Kuran’dan ayetler ezberleyebilirsiniz. Bir yardım kuruluşunda gönüllü çalışabilirsiniz.

Kısacası durumunuza, imkânınıza göre maddi veya manevi bir hedefinizin olması size çok iyi gelecektir.

İletişim Halinde Olun

İnsan sosyal bir varlıktır, iletişim içinde olmanız ruhen daha iyi olur. Bundan dolayı yüz yüze veya online iletişim içinde olun. Farklı kültürden insanlarla sohbet edin, onlara bir şeyler anlatın, paylaşın, dost olun.

Şükredin

İnsanı psikolojik olarak rahatlatan bir diğer eylem ise, şükrüdür.

Batı psikolojisinden "Şükür terapisi" ile insanlar hayatlarında sahip oldukları güzel şeylere odaklanarak pozitif duygulara sahip olabiliyorlar.

Mesela bedeninizin var olan ve çalışan parçalarının ne kadar büyük bir nimet olduğunu düşünüp minnettar olabilirsiniz.

Çevrenizdeki insanların varlığına sevinebilirsiniz. 

Aldığınız havanın, gördüğünüz güneşin, hissettiğiniz rüzgârın ne kadar güzel şeyler olduğunu düşününce içinizin huzur dolduğunu göreceksiniz.

Kısaca sahip olduğunuz her şey aslında paha biçilmez bir minnettar. Bunları her gün düşünü şükrünüzü artırın.

Görüldüğü gibi, Allah’tan gelen sıkıntılarımızı yine onun bize verdiği düşünce ve iman gücü ile hafifletebiliyoruz.

Dolayısıyla sorun ve sıkıntılara karşı bakış açınızı ne kadar çok değiştirirseniz o kadar rahatlayacaksınız. Mesela, “Hayat, musibetlerle hastalıklarla, sorunlarla kemal erer, mükemmel olur.” sözünü sık sık hatırlayın ve sıkıntılarınızı olgunlaşmanıza, mükemmelleşmenize vesile görün.

Unutmamak gerekir ki, akan su güzelleşir, duran su bozulur; ateşe giren demiz sanat eseri olur duran demir paslanır, işlenen ağaç mobilya olur işlenmeyen odun olur…

Aynen bunun gibi Allah verdiği hayat eserini de musibetlerle hastalıklarla, sorunlarla kemale erdirir, sanat eseri yapar ve güzelleştirir.

İlave bilgi için tıklayınız:

Allah neden bana acı çektiriyor?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun