Peygamber Efendimize, hicret eden akrabalarının helal olmasını nasıl anlamalıyız?

Tarih: 02.06.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Ahzab Suresi 50. ayete göre, Hicret eden akrabalarının Peygamber Efendimize helal olduğu bildiriliyor.
- Niçin Efendimize mehirsiz kendini hibe eden hanımlar helal de diğer mümin erkeklere helal değildir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bazı olayların, yanlış yönlendirmeyle farklı anlaşılmasına çalışanlar olabilir. Olayların gerçek yüzü anlaşılmalı ki, böyle iddiaların asılsız birer iftira olduğu ortaya çıksın.

- Peygamber Efendimizin (asm) amcası Ebû Tâlib'in kızı, dolayısıyla Hz. Ali'nin kız kardeşi olan Ümmü Hâni'nin kocası, azılı müşriklerden Hübeyre adında biriydi. Mekke fethedildiği zaman, birçok kâfir Müslüman olduğu hâlde, bu adam Müslüman olmadı ve firar etti. İşte o gün Ümmü Hâni imânını açığa vurdu ve İslâm ile şereflendi. Peygamber Efendimiz (asm) Ümmü Hâni'ye evlenme teklif etti. Birçok Müslüman hanımın can attığı bu teklifi Ümmü Hâni kabul etmedi ve şöyle dedi: Ben seni İslâm'dan önce de severdim. Hele şimdi Müslüman olduktan sonra nasıl sevmem? Biliyorsun benim çocuklarım var. Onların seni rahatsız etmelerinden korkarım. Koca hakkı çok büyük bir şeydir. Seninle meşgul olurken çocuklarımı, çocuklarımla meşgul olurken de seni ihmal edebilirim. (İbn  Sa'd, Tabakât, VIII, 152)

Nitekim Ümmü Hani, Ahzab Suresi 50. Ayet nazil olunca şöyle demiştir:

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) beni istemişti. Kendisine özür beyan ettim, özrümü kabul etti. Sonra Cenâb-ı Hakk şu âyeti indirdi:

 "Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin zevcelerini ve Allah'ın sana ganimet (olarak nasib) ettiklerinden sağ elinin mâlik olduğu kadınları, seninle beraber (Medine'ye) hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını, teyzenin kızlarını, bir de eğer mümin bir kadın kendisini Peygamber'e bağışlayıp da eğer Peygamber de nikâhla almak isterse, onu (fakat bu sonuncusunu) diğer müminlere değil, yalınız sana has olmak üzere senin için helal kıldık..." (Ahzab, 33/50).

Ümmü Hâni (radıyallahu anhâ) devamla der ki: Bu âyet üzerine (kendi kendime): 'Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a helâl kılınmadım, çünkü hicret etmedim, ben Fetih günü hürriyeti bağışlananlardanım.' dedim." [Tirmizî, Tefsir, Ahzâb (3211)].

- Bugün -ortaya koyduğu İslam dininin üstün ve evrensel prensiplerinin ve şahsi kemalatının eşsizliğinin şahadetiyle- bütün dünyaca en akıllı ve ahlaklı bir zat olarak kabul edilen Hz. Muhammed (a.s.m)’in bir intikam (bu da ne ise!) duygusu uğruna Allah’a iftira edebileceğini aklına sıkıştıranın zerre kadar şuuru olabilir mi?

- Kırk yönden mucize olan Kur’an’ın ve binden fazla elinde zuhur eden hissi mucizelerin şahadetiyle, peygamber olduğu güneş gibi ortada olan Hz. Muhammed (a.s.m)’in şahsına toz kondurmaya çalışan akıl fukarası, zavallı bir kısım ayaktakımı serserilerin hezeyanlarını kale almak bile akla ziyandır.

- Şairin dediği gibi deriz ki:

“Zuhurun, bisetin, nurun yeterken sıdkına burhan,
Seni inkâr eden elbet mecnundur yâ Resulellah!”

- Ahzab 50. ayetinde söz konusu olan evlilik hususunda, Allah’ın peygamberine -bazı hikmetler için- özel olarak geniş bir serbestiyet, bir hareket alanı tanımasıdır. Hz. Muhammed (a.s.m)’in peygamberliğine inanmayan inkârcıların bilgisiz ve de insafsız kısmının, onun -haşa- “nefsinin arzularını gözeten, kendi menfaati için çalışan” bir insan olduğunu düşünmelerini anlamak mümkündür. Fakat, Hz. Muhammed (a.s.m)’in Allah’ın elçisi olduğuna -binlerce delile dayanarak- iman edenlere göre, Kur’an’ın A’dan Z’ye bütün kelimeleri Allah’ın sözü ve kelamıdır. Onlar Allah’ın bazı icraatlarının hikmetini bilmeseler bile iman şuuru içerisinde teslimiyetle karşılarlar.

- Bununla beraber, bu konunun işlendiği 50-51. ayetin hemen ardından surenin 52. ayetinde -meal olarak- yer alan “Bundan sonra hoşuna gitse de hiçbir kadınla evlenemezsin.” ifadesi, Kur’an’ın Allah kelamı olduğunun ayrı bir kanıtıdır. Çünkü önceki ayetlerin hükmünün nesh edip ortadan kaldıran bu ayete göre, Hz. Muhammed (a.s.m) bütün hanımlarını boşasa veya hepsi de ölse bile, bundan sonra asla evlenemeyecektir. Oysa, diğer Müslümanlar için böyle bir şey söz konusu değildir. Yani burada, Hz. Muhammed (a.s.m)’in durumu daraltılıyor, fakat diğer Müslümanların durumu daha geniş tutuluyor. Şimdi 50. ayetin hükmünü görüp de 52. ayetin hükmünü görmemek, irfan ve insaf ölçülerine bağdaşmadığı ortadadır.

- Şunu da belirtelim ki, Surenin 52. ayetinde peygamberimiz (a.s.m)'in cariyelerle evlenmesinin serbest bırakılması, İslam dininin kölelik kurumuna karşı yürüttüğü kampanyanın bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Bu, onların da birer insan olduğu düşüncesini yaygınlaştırmak ve aristokratların kafasında yer alan üstünlük vehmini kırmaya yöneliktir. Özellikle o günkü Arap dünyasında, insan yerine konulmayan cariyelere bu değerin verilmesi, Allah’ın -âdeta- “Benim elçim bundan böyle hanımefendilerle asla evlenemeyecek, fakat köle olan cariyelerle evlenebilir.” hükmünü vermesi, insaf sahipleri yanında insanlık çehresini aklayan bir zirve noktadır.

- Allah aşkına söyler misiniz; herkesin mışıl mışıl uyuduğu bir sırada geceleri kalkıp namaz kılmayı bir görev bilen ve bunun Allah tarafından -ümmetine değil yalnız kendisine- farz kıldığını söyleyen ve hayatı boyunca bu gece teheccüd namazlarını asla terk etmeyen Hz. Muhammed (a.s.m)’in bu işte -inkârcıların bakış açısına göre- ne menfaati vardır? Bu konuyu, yukarıdaki evlilik konusuyla karşılaştıran her basiret sahibi, bu hükümlerin sahibi Hz. Muhammed (a.s.m) değil, Allah olduğunu bilir.

- Özetle: Daha yirmi beş yaşındayken kırk yaşında olan Hz. Hatice anamızla evlenen, -çok evliliğin revaçta olduğu bir çevrede olmasına rağmen- bu tek evliliği eşinin ölümüne kadar sürdüren, ikinci evliliğini bu ölümden sonra ancak elli üç yaşındayken gerçekleştiren, bir bakıma daha çok genç bir yaşındayken peygamberliğinin ilk yıllarında kendisine istediği kızı / kızlarını vereceklerini taahhüt eden kureyşin ileri gelenlerinin bu tekliflerine karşılık “Güneş'i sağ elime, Ay'ı  sol elime koysanız, bu davadan -ölünceye dek- vazgeçmem.” diyerek davasındaki samimiyetini gösteren, hatta bunu samimiyetin ötesinde zorunlu ve sorumluluğu olan bir görev telakki eden, çocukluğundan beri hayatı boyunca iffetin zirvesinde en güvenilir insan olarak kabul gören ve Mekke’de “Muhammed el-Emin = Emin / güvenilir kimse olan Muhammed” unvanıyla -lekesiz şahsiyeti- parmakla gösterilen, ümmî / okuma yazması olmadığı halde, Kur’an gibi beşer üstü, hârika, yüz binlerce Arap şair ve edibi on beş asır boyunca cihan-şümul meydan okuyuşu karşısında teslim-i silah ettiği mucizevî bir kitapla ortaya çıkan ve bu kitabın kendi eseri olmadığını ısrarla vurgulayan ve Kur’an’ın insanüstü sonsuz bir ilmi yansıtan yönüyle, onun Allah kelamı olduğunu ispat eden Hz. Muhammed (a.s.m)’in bu gibi peygamberlik belgelerini görmeyip, Kur’an’ı -haşa yüz bin defa haşa- onun uydurduğunu söyleyen, insan değil hayvan da olamaz.

- Ahzab suresi 52. ayetin gelişinden sonra ayete uygun olarak Hz. Peygamber (asm) hiçbir eşini boşamamıştır. Peygamber eşlerine ayrılma ya da peygamber eşi olarak kalma muhayyerliği verilmiş ve istisnasız hepsi Hz. Peygamber'le kalmayı tercih etmişlerdir. Hz. Peygamber (asm) bu ayetten sonra da başka bir kadınla evlilik yapmamıştır, cariye de edinmemiştir.

İlave bilgi için tıklayınız:

Ahzab suresi 50 - 51 ve 52. ayetler hakkında açıklama.

Aynı ayetlere göre, Peygamberimizin evlenmek istediği her kadın ona helal mi olmuş oluyor?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun