Bela nedir?

Tarih: 29.04.2024 - 10:35 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bela, Allah’ın insanları denemek için verdiği maddi ve manevi sıkıntı, dert, külfet gibi anlamalara gelir...

Bela kelimesi Kuran-ı Kerîm’de “eskimek; denemek, sınamak; gam, musibet, darlık ve sıkıntı” manalarında kullanılmıştır. Firavun’un İsrailoğullarına yaptığı korkunç işkenceler “büyük bela”(1) ve “açık bela”(2) diye vasıflandırılmıştır.

Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’i kurban etmeye teşebbüsüne de “açık bela” (deneme) denilmiştir.(3)

Allah’ın kendisini denediği kulun bu denemeden başarı ve yüz akı ile çıkması da “güzel bela” olarak tarif edilmiştir. Bu manada Bedir Gazvesi ve sonucunda kazanılan zafer, “güzel bir bela” yani başarıyla verilmiş bir imtihan olarak nitelendirilmiştir.(4)

Kuran’da dinî yükümlülükler de bela kelimesiyle ifade edilmiştir. Bakara suresinin 155 ve Muhammed suresinin 31. ayetlerinde bela (iptila) bu manada kullanılmıştır.

Allah’ın korku ve kıtlık vermesi, mal, can ve mahsulleri eksiltmesi de birer beladır.(5)

Esasen Kuran’a göre dünya, kimin daha güzel iş yaptığının anlaşılacağı bir bela (deneme) yeri olup ölüm ve hayat bunun için yaratılmıştır.(6)

Hz. Peygamber (asm Efendimiz) de denenmek ve denemek için gönderilmiştir.(7)

Başta peygamberler olmak üzere Allah herkesi bir bela ile denemektedir. Özellikle mutasavvıfların üzerinde önemle durdukları bir hadise göre en şiddetli belalara uğrayanlar önce peygamberler, sonra da onlara en çok benzeyenlerdir.(8)

İnsanın dert ve musibetlerle karşılaşması kaçınılmazdır. Çünkü kişinin gerçek şahsiyeti ibtila (denenme) halinde ortaya çıkar.

Deri için tabaklanma ne ise insan için ibtila da odur; altın ateşte, insan mihnette belli olur. Büyük belalara ancak büyük insanlar dayanabilir. Bir hadise göre kazanılacak olan sevabın büyüklüğü katlanılan belanın ağırlığı nisbetinde olur.

Bu yüzden Allah sevdiklerine bela verir. Buna razı olan Allah’ın rızasını kazanır; isyan eden ise Allah’ın gazabına uğrar.(9)

Belaya uğrama aynı zamanda günahtan arınmaya ve manen yükselmeye de vesile olur. Öyle günahlar vardır ki ancak belaya sabretmek suretiyle silinir. Hz. Aişe validemiz, Hz. Peygamber Efendimiz (asm)'den daha şiddetli ağrılara maruz kalan birini görmediğini söyler.(10)

Hastalığa mübtela olan müminin günahları affa uğrar.(11)

Bela, huzur ve selamet manasına gelen afiyet mukabili olarak da kullanılmıştır. Bir hadise göre afiyette olanlar, bela ehline ahirette verilen sevabın çokluğunu görünce, “Keşke dünyada iken derimiz makasla doğransaydı.” diyecekler ve onların ahiretteki haline imreneceklerdir.(12)

Bununla birlikte Allah’tan afiyet dilemek gerekir.(13) Bu yüzden belada olanlara merhamet etmek lazımdır; afiyette olanların da hamdetmeleri gerekir.(14)

Hz. Peygamber (asm), "Takat getirilemeyen belalara kendinizi maruz bırakarak zelil olmayın." buyurmuş(15) ve dayanılmaz belalardan daima Allah’a sığınmıştır.(16)

Zahid ve sufiler bela ve afiyet konusunu değişik bir şekilde ele almışlardır. Mutarrif b. Şıhhir belada sabır hâlinde olmayı afiyette şükür hâlinde olmaya tercih ederken diğer bazıları afiyette şükretmeyi belada sabretmeye tercih etmişlerdir.

İmam Gazali ise avam için belaya sabretmenin nimete şükretmekten daha faydalı olduğunu belirtmekteyse de aslında insanların her iki durumda takınacakları tavra, niyet ve amellerine göre belaya sabretmenin veya nimete şükretmenin daha değerli olabileceğini düşünmektedir. Esasen ona göre sabır ve şükür iç içedir. Çünkü dinî ve ahlakî açıdan her nimet bir bela, her bela da bir bakıma nimettir.

Dolayısıyla kemal sahibi bir insan aynı şartlar altında hem sabredici hem de şükredicidir.

Esasen bela da afiyet de Allah’tandır. Allah hangisini münasip görürse insan onu gönül hoşluğu ile kabullenerek hakkında hayırlısının o olduğuna inanmalıdır. Allah’ın kahrını da lutfunu da hoş karşılayan, cefada da safada da rıza hâlinden ayrılmayan sûfîler belada “mübtelî”yi yani belayı veren Allah’ı görürler; belanın sonuçlarını ve karşılığını düşünerek teselli bulur, belanın acısını hissetmezler.(17)

"Bırak biçare feryadı, beladan gel, tevekkül kıl.
Zira feryat bela-ender, hata-ender beladır, bil.

Belavereni buldunsa, ata-ender, safa-ender beladır, bil.
Bırak feryadı, şükür kıl manend-i belâbil, demâ keyfinden güler hep gül mül."
(Bediüzzaman, Sözler, On yedinci Söz)

Kaynaklar:

1) Bakara 2/49; A‘râf 7/141; İbrâhîm 14/6.
2) Duhân 44/33.
3) Sâffât 37/106.
4) bk. Enfâl 8/17.
5) bk. Bakara 2/155.
6) bk. Mülk 67/2.
7) bk. Müslim, “Cennet”, 63.
8) bk. Tirmizî, “Zühd”, 56; İbn Mâce, “Fiten”, 23; Dârimî, “Reḳāʾiḳ”, 67; Buhârî, “Merḍâ”, 3.
9) Tirmizî, “Zühd”, 56; İbn Mâce, “Fiten”, 23.
10) bk. Tirmizî, “Zühd”, 56.
11) el-Muvaṭṭaʾ, “ʿAyn”, 8; Müsned, VI, 157.
12) Tirmizî, “Zühd”, 58.
13) Tirmizî, “Daʿavât”, 91; Müsned, V, 231, 235.
14) el-Muvaṭṭaʾ, “Kelâm”, 8.
15) Tirmizî, “Fiten”, 67; İbn Mâce, “Fiten”, 31.
16) Buhârî, “Daʿavât”, 23.
17) bk. Serrâc, el-Lümaʿ, s. 49, 300; Sülemî, Ṭabaḳāt, s. 168-210; Hücvîrî, Keşfü’l-mahcûb (Uludağ), s. 539; Gazalî, İḥyâʾ, IV, 135-141; Ebü’n-Necîb es-Sühreverdî, Âdâbü’l-mürîdîn, Kahire, ts. (Dârü’l-vatani’l-Arabî), s. 125; Attâr, Teẕkiretü’l-evliyâʾ, s. 18, 440, 626; İbn Abdülber, Behcetü’l-mecâlis, I, 383; Aclûnî, Keşfü’l-ḫafâʾ, I, 130, 290; DİA Bela md.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 57
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun