Sümsük kuşlarının, birbirini öldürmesi acımasızlık değil midir?

Tarih: 05.11.2015 - 18:45 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Sümsük kuşları iki yumurta yapar. Yumurtanın birisi gelişir, diğerinden çıkan yavru, büyük olan yavru tarafından öldürülür.
- Bu acımasızlık değil midir?
- Yaratılışçılar bunu nasıl açıklayacaklar?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Kâinatta her şey yerli yerindedir. Varlıkların yaratılışında da hayattan çekilmesinde de tam bir denge, intizam ve nizam vardır. Varlıkların yaratılmasında ve hayatlarının devamında Allah’ın rahmet ve inayeti de gayet açık şekilde görünmektedir.

Kâinatta olduğu ileri sürülen ve iddia edilen acımasızlık ve düzensizlik, aslında bir yaratıcıyı kabul etmeyen evrimcilerin kafalarında ve gönüllerinde vardır. Bu âlemde ise, onların algıladıkları gibi bir gelişigüzellik ve merhametsizlik yoktur.

 Sümsük kuşları kalabalık koloniler halinde okyanusa bakan uçurumlardaki kayalık alanlarda yaşarlar. Hemen hemen bütün denizlerde rastlanırsa da en çok Kuzey Atlantik kıyılarında bulunurlar. Küçük okyanus adalarında binlercesi bir arada yaşar. Allah bu canlıları zamanlarını büyük ölçüde denizlerde geçirecek, kıyılarda ya da adalarda koloniler halinde üreyecek özelliklerle birlikte yaratmıştır. Otuz metreden saniyede 100 metre hızla denize dalış yaparlar. Âdeta kurşun gibi suya çarpan bu hayvanların kanatlarının kenarındaki hava yastıkları, vücutlarının bu çarpma esnasında zarar görmesini önler.

Bunların üreme alanları Kuzey ve Güney Atlantik'tir. İskoçya’daki Bass kayalıklarında 20.000 civarında sümsük kuşu, St Kilda adasında da 100.000 sümsük kuşunun varlığı bildirilmektedir. 200 bin çiftten oluşan bir kolonide sümsük kuşu (Sula bassana), ömür boyu bağlandığı eşini sesi sayesinde tanıyabilir.

Sümsük kuşları yaklaşık 80 cm boyunda ve 1,5 kg ağırlıklarında, kanat açıklığı 2 metreye ulaşan büyük deniz kuşlarıdır.

Kuzey yarım kürede yaşayan sümsük kuşları bir, güney yarım kürede yaşayanlarsa iki tane yumurta bırakırlar. Bu tek yumurtanın bir şekilde ziyan olması durumunda hemen tekrar bir yumurta yumurtlarlar. Ortalama 44 gün sonra çıkan yavru ebeveynlerin gırtlağına kadar soktuğu gagasıyla beslenir. Her 500 yumurtadan % 80’inden yavru çıkar.

İki yumurta bırakanlarda büyük yavru küçük olandan yaklaşık beş gün önce hayata gözlerini açar. Küçük olan yumurtadan çıkınca, büyük yavru hayattaysa küçüğü öldürür. Fakat büyük yavru küçük olandan evvel ölecek olursa, küçük yavru onun yerini alır.

Mavi ayaklı sümsük kuşlarında ise, büyük kardeş küçük kardeşi öldürmez, fakat ebeveynlerin getirdiği yiyeceği ilk o kapar. Büyük olan ölmedikçe ya da bir yıl kadar her ikisi için yetecek kadar yiyecek olmazsa, küçük yavru bu sebeple açlıktan ölebilir.

Sümsük kuşları ile ilgili hadisenin aslı budur. Şimdi ateist bir evrimci olan biyolog Richard Dawkins, bu ikinci yavrunun ölmesini, güya merhametine sığdıramıyor ve “Yaratıcı varsa niçin bu acımasızlık oluyor? Bunu yaratılışçılar açıklasın?” diye ideolojik propaganda yapıyor.

Kâinattaki ekolojik denge ve düzenin gerekliliğinin olup olmadığını sorsanız, böyle bir denge ve düzenin lüzumluluğunu anlatmada mangalda kül bırakmazlar.

Peki o denge ve düzen nasıl sağlanacak? Meydana gelen her yumurtanın ya da yumurtadan çıkan her yavrunun yetişkin sümsük kuşu olması gerekse o zaman geometrik olarak üreyen bu hayvanlar tabiatın dengesini bozmazlar mı? Şu an nereden baksanız yeryüzünde birkaç milyon sümsük kuşu bulunduğu anlaşılıyor. Bunlar küçük balıklarla beslenen büyük kuşlardır. Günde hiç yemeseler en az yirmi balık yerler. Bu, bir milyon kuşun günde 20 milyon balık yemesi demektir. Şimdi yavrulardan ikincisinin de hayatta kalması durumunda bu sayının geometrik olarak artacağı açıktır. O zaman bir yavrunun ölümünü aklına sığıştıramayanlar, bütün canlıların hayatını tehdit edecek bu tip gelişmeleri de açıklamak durumundadırlar. Yavru haline gelemeyen her yumurtaya, gelişme gösteremeyen her yavruya ağıt mı yakılacak?

Allah’ın olmadığını ispata çalışan bu ateist evrimciler kendilerini dünyanın tanzimine mühendis görüyorlar. Sanki her şey onların akıllarına ve düşüncelerine göre olursa nizam ve merhamet olacak. Böyle her şeye burnunu sokmak ve aklının ermediği, fikrinin yetişmediği yaratılışa itiraz etmek, en azından haddini bilmemektir.

Bir varlığın yaratılmasında insanlara bakan bir yönü varsa, Yaratıcıya bakan bin yönü ve hikmeti vardır. Burada nazara verilen ekolojik denge meselesi sadece bu işin bir yönüdür.

Bir başka yönü de o varlığın yaratıcının isimlerine ayna olmasıdır. Bu cihet itibariyle o varlığın ömrünün uzun ve kısalığına bakılmaz. Hiç hayata gelmemektense bir an yaşaması ona kafidir. Onu ebedî ahiret hayatına mazhar eder.

Ateistlerin anlayamadığı ve kavrayamadığı hususlardan birisi de ahiret hayatıdır. Onlar için hayat sadece bu dünya hayatından ibarettir. Bu hayat bitince her şey bitmekte, yok olup gitmektedir.

Yaratılışçılara göre ise, dünya hayatı çok kısa ve geçicidir. Esas olan ebedî ahiret hayatıdır. Bu dünyada bir saniye dahi olsa, hayata mazhar olan, bu dünya hayatıyla tanışan bütün varlıklar ahirette ebedî hayatın tadına varacaklar, sonsuz hayatı yaşayacaklardır. Dolayısıyla onların bu kısa dünya hayatında yeterince uzun bir hayat yaşamadığına ağıt yakmaya gerek yoktur. Böyle bazı canlıların kısa hayat sürmesi, diğer canlılara da burada yer açılmasına, onların da hayatla tanışmalarına, belki birkaç yıl daha uzun yaşamalarına sebep olmaktadır. Bu yönden bakılırsa, o yavruların bir takım beslenme güçlüklerine ve çetin hayat şartlarına maruz kalmadan ölümleri acımasızlık değil, belki hem onlar ve hem de diğer canlılar için büyük bir lütuf ve merhamettir, daha fazla canlıya ebedî hayatın yolunu açmaktır.

Mevcut ekolojik dengenin bozulmaması için az sayıda Sümsük kuşunun uzun yaşamasından ise, ebedî bir ahiret hayatını garanti eden, çok sayıda Sümsük kuşunun kısa süreli dünya hayatı; hem rahmettir, hem inayettir, hem o canlılar için Allah’ın büyük bir lütfudur. Kısa olan dünya hayatıyla ebedî bir hayatı değiştiren zarar etmez, aldanmaz, bu kısa dünya hayatı onun için büyük bir rahmettir.

Böyle ebedî ve sürurlu bir ahiret hayatından evrimci atesitler mahrumdurlar. Onlar Allah’a ve ahirete inanmadıklarından, ahiret hayatı onlar için azap içinde azap, ızdırap içinde ızdıraptır. Onlar ahiret hayatlarının bir bakıma dünya hayatında akislerini ve yansımalarını gördükleri için, bu mevcut canlılardaki Allah’ın Rahmet ve inayet tecellilerini, azap ve acımasızlık şeklinde yorumluyorlar. Gördükleri doğru, fakat tevilleri ve yorumları yanlıştır. Gördükleri acımasız ve ızdıraplı hayat, onların kendi ahiret hayatlarının bir yansımasıdır.

İnananlar için dünya hayatı da ahiret hayatı da rahmet içinde rahmet, inayet içinde inayettir. Allah’ın isimlerine ayna olmak, O’nun eseri olduğunun farkına varmak, hem büyük bir lütuf ve hem de çok büyük bir saadettir. Ateistler bunun şuurunda olmasa da Sümsük kuşları bunun farkındadır. Çünkü Kur’an, yerde ve gökte ne varsa hepsinin Allah’ı zikir ve tesbit ve O’na secde ettiğini şöyle beyan buyurmaktadır:

"…Göklerde ve yerde ne varsa hep O’nu tesbih eder. O güçlü ve hikmet sahibidir." (Haşr, 59/24)

"Görmez misin ki, göklerde olanlar ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allah’a secde ediyor." (Hac, 22/18)

Demek ki, cansızlar da dahil bütün varlıklar Allah’a secde ettiği halde insanların bir kısmı bundan mahrum bulunmaktadır. Onlar da Allah’ı tanımayan, O’nun bulunmadığını, her şeyin gelişigüzel, tesadüf ve tabiatın eseri olduğunu iddia eden ve ilim adına bunun savunarak gençleri dinsiz yapmaya gayret eden ateistler olmalıdır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun