Akıllı kimse ve aciz kimse kimlerdir?

Tarih: 16.04.2024 - 12:16 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Aklı başında olan hemen herkes, geleceğini düşünür; gününü gün etmeye bakmaz. Aklı kıt olan da geleceğini düşünmez: sonra da "Bugün böyle olsun, yarına Allah kerim... " der.

Ebû Ya’lâ Şeddâd İbni Evs (ra)’den rivayet edildiğine göre Nebî (asm) şöyle buyurdu:

«الكَيِّس مَنْ دَانَ نَفْسَهُ ، وَعَمِلَ لِما بَعْدَ الْموْتِ ، وَالْعَاجِزُ مَنْ أَتْبَعَ نَفْسَه هَواهَا ، وتمَنَّى عَلَى اللَّهِ الأماني »

“Akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Âciz kişi de nefsini duygularına tabi kılan ve Allah’tan dileklerde bulunup duran (bunu yeterli gören) dır.” (Tirmizî, Kıyâmet 25).

Sonlu bir dünyada sorumlu ve belli bir ömre sahip olan insanoğlu, dünyayı ve sonrasını değerlendirirken, kendisini etkileyen bazı güçlerin tesiri altında kalmıştır. Bunlar iman, dünya, nefis, öteki insanlar ve şeytandır.

“Nefse hakimiyet” ve “ölüm sonrası için gayret” şeklinde belirlenmiş olan akıllılık göstergeleri, büyük ölçüde kâmil, yani etkili bir iman ile alakalıdır. “Nefse hakimiyet”, aklı hayata egemen kılmak demektir. “Ahiret” ise, akıllılıkta dikkate alınacak çok önemli ve temelli bir unsurdur. Davranışlarını ahiretteki sonuçlarını dikkate alarak ayarlamak gerçek anlamda “akıllı kişi”lerin tavrıdır.

“...Herkes yarın için önceden neler gönderdiğine dikkat etsin...” (Haşr, 59/18)

ayeti, “ölüm sonrası için denetimli çalışan”ların ne kadar isabetli ve akıllı işler yaptıklarını belgelemektedir. Nitekim İmam Tirmizî, bizim “nefsine hâkim olan” diye tercüme ettiğimiz ifadenin “kıyamette hesaba çekilmeden önce öz nefsini hesaba çeken kişi” demek olduğuna işâret etmektedir. Sonra da bunu desteklemek üzere iki görüş nakletmektedir.

Hz. Ömer demiş ki:

“Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin. Büyük duruşma için hazırlık yapın. Ahiretteki hesap, ancak dünyada nefsini hesaba çekmiş olanlar için hafif ve kolay olacaktır.”

Meymûn İbni Mihrân’da şöyle der:

“Kul, 'yediğini ve giydiğini nereden karşılıyor?' diye ortağını gözetleyip durduğu gibi, kendi öz nefsini denetlemedikçe asla takva sahibi olamaz.”

Sevgili Peygamberimiz (asm) bir başka hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

“İşlerin asıl değeri sonuçlarına göre ölçülür.” (Buhârî, Kader 5; Rikâk 33; Tirmizî, Kader 4)

İnsanın akıllısı ve hası da ahirette belli olur. Orada, hayatının hesabını yüz akıyla verebilen kişi, dünyayı iyi yönleriyle ahirete taşımayı başarmış demektir. Hadisimizdeki “akıllı kişi” tarifine uymuştur. Başkalarının onun hakkında şöyle veya böyle konuşmalarının hiçbir kıymeti yoktur.

Âcizliğin alameti olarak hadiste “nefsini heva ve heveslerine tabi kılmak” sonra da “Allah’tan dileklerde bulunmak” sayılmıştır. His ve hevesleri peşinde ömür tüketen insanlar, zaman zaman kapıldıkları hesap verme kaygısı sonucu boş ümitlere ve temennilere kucak açarlar. Kuruntulara kapılırlar. Tabi bunlar neticeyi değiştirmez. Nefsine uymuş kişilerin belki de tek çareleri kuruntularıyla avunmaktır. Şu ayetler ne kadar ciddi uyarıdır:

“Ey insanoğlu, seni yaratıp sonra şekil veren, düzenleyen, mütenasip kılan, istediği şekilde terkip eden, çok cömert olan Rabbine karşı seni aldatan nedir?” (İnfitâr, 82/6-8)

“Kullarıma benim, bağışlayan, merhamet eden olduğumu, azabımın can yakıcı bir azap olduğunu haber ver!” (Hicr, 15/49-50).

Allah Teâlâ’dan dilekte bulunmak dinimizde teşvik edilmiştir. Ancak böylesi bir ümit için kendine düşeni yapmış olmak da gereklidir. Bakara suresi’nin 218. ayetinde Allah’ın rahmetini umut etmek için iman, hicret ve cihad gibi dinin temel gereklerini yerine getirmiş olmak lazım geldiği anlatılmaktadır.

Herhangi bir iş yapmadan kuru kuru ümitte ve dilekte bulunmaya “temennî” denilmektedir. Böylesi kuru bir temenni ile yetinen kişi, elbette kendisinden beklenen akıllılığı gösterememiş, en ciddi konuda en anlamsız bir davranış sergilemiş demektir. Böyle bir davranış ise, bir ayet-i kerimeye göre -Allah korusun- dini eğlence-oyun yerine koyan kâfirler ile aynı durumu paylaşmak olur. Bu durumda Allah’ın mağfiretini ummak, bazı cahiller gibi, “Allah beni de affetmeyecekse kimi affedecek?!.” şeklinde ciddiyetten uzak sözler sarfetmek tam anlamıyla “Allah ile aldanmak” olur. Nitekim “Allah ile aldanmak, günah işleyip dururken bağışlanma ummak”tır. (bk. Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, II, 136.) Bu durumdakiler şu ayeti hatırlamalıdırlar:

“İşte Rabbinize karşı beslediğiniz bu zannınız, sizi helâk etti, ziyana uğrayanlar olup çıktınız.” (Fussılet, 41/23).

Bir de unutulmamalıdır ki kuruntu, şeytanın insanları yanıltma taktiklerindendir (bk. Nisâ, 4/120).

Hasılıkelam;

1. Akıllılık ve ileri görüşlülük, kişinin davranışlardan belli olur.

2. Akıllı-akılsız tesbiti ve tarifi, dünya ve ahireti algılama ve değerlendirme, dünyada iken ahirete hazırlanma durumuna göre yapılır. İddialara veya temennîlere göre değil.

3. Allah Teâlâ’nın “gazabını aşkın rahmeti”nden yararlanabilmek için, iman ve İslam çerçevesinde kendine düşeni yapma gayreti içinde bulunmak gerekir. Zira, “Allah’ın rahmeti, iyilik edenlere yakındır.” (Â’raf, 7/56).

4. Nefsi her zaman denetleyip hesaba çekmek gerekir.

5. Allah, amellere sevap verir, amelsiz temennilere değil. (bk. Riyazü’s-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, Peygamberimizden Hayat Ölçüleri, Erkam Yay., Hadis No: 67)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 60
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun