Şafi mezhebine göre namazın şartları ve rükünleri, vacipleri ve sünnetleri ile ilgili hükümler nelerdir?

 

İçindekiler

Bilindiği gibi namazla ilgili bazı vücûb şartları vardır ki, bunlar gerçekleş­medikçe kişiye namaz farz olmaz. Yine namazla ilgili bazı sıhhat şartları da vardır ki, bunlar gerçekleşmedikçe namaz geçerli (sahih) olmaz. Vücûb ve sıhhat şartları önceki sayfalarda bir arada topluca sıralanmış ve sıhhat şartla­rından vakit, yani namaz vaktinin girdiğinin bilinmesi şartı da anlatılmıştı. Şim­di ise diğer sıhhat şartlarının açıklamasına geçeceğiz.

 

1. Hades Halinde Olmamak

Namaz kılacak, şükür veya tilâvet secdesi yapacak olan kişinin cünüp, hayızlı veya nifaslı olmaması; cünüp ise, hayız veya nifas hali sona ermiş ise gusletmesi, abdesti yoksa abdest alması, su bulamadığı veya bulup da kul­lanmaktan âciz olması halinde teyemmüm etmesi gerekir. Bununla ilgili bir âyet-i kerîmede yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi ve -başlarınıza meshedip- her iki topuğa kadar da ayaklarını­zı yıkayın. Eğer cünüp iseniz iyice yıkanarak temizlenin."(Mâide 5/6.)

 

Konuyla ilgili hadis-i şerifler de şöyledir:

Temizlik yapılmadan kılınan namazı Allah kabul etmez."(Buhârî, Vudû', 2; Müslim, Taharet, 1.)

"Abdesti bozulan kişi, abdest almadıkça namazı kabul olunmaz."(Buhârî, Vudû', 2.)

Yani abdestsiz kılınan namaz, namaz olarak gerçekleşmez.

 

2.  Necasetten Temizlik

Namaz kılacak olan kişinin bedeninde, elbisesinde ve namaz kılacağı yerde necaset bulunmaması şarttır. Namaz kılmakta olan kişinin bedeninde, elbisesinde veya namaz kılmakta olduğu yerde -kendisi farkında olmasa da­hi- necaset varsa namazı bozulur.

 

3.  Namazda Setr-i Avret

Namaz kılacak olan kişinin vücudunun, dinen örtülmesi gereken yerlerini örtmesi şarttır. Kimsenin göremeyeceği karanlık bir odada olunsa dahi, na­maz kılan kişinin avret yerlerini örtmesi gerekir. Setr-i avretle ilgili olarak Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyrulmaktadır: "Ey âdemoğullarıl Namaz için her mescide gelişinizde ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin)." (A'râf 7/31.)

 

İbn Abbas hazretleri bu âyette geçen ziynet kelimesiyle, namazda giyinik olmanın kastedildiğini söylemiştir.Konuyla ilgili hadis-i şeriflerse şunlardır: "Allah, başörtüsü takmadığı tak­dirde kadının namazını kabul buyurmaz.’’ (Ebû Davud, Salât, 85.)

 

Sevgili Peygamberimiz, örtünmeye tam riayet etmeyerek yanına gelen Hz. Âişe'nin kız kardeşi Esmâ'ya şöyle demiştir: "Ey Esma! Bir kadın ergen­lik çağına vardığında artık şurasının ve şurasının dışındaki yerlerinin görün­mesi uygun olmaz (Sevgili Peygamberimiz böyle derken yüzünü ve ellerini göstermişti). " (Ebû Davud, Libâs, 34.)

 

Kadının namazda da namaz dışında da avret yerlerini örtmesinin farzlığı konusunda İslâm bilginleri görüş birliği etmişlerdir. Avret yerlerini örten giysi ince, şeffaf ve vücut hatlarını belirtir nitelikte olmamalıdır.Açık alanda namaz kılmakta olan bir kişinin, rüzgâr esmesi veya başka bir sebeple elbisesinin aniden açılıp avret yerinin görünmesi durumunda, hemen örtünmesi kaydıyla namazı bozulmaz. Ama ihmalkâr davranır da hemen örtün­mez ve aradan bir süre geçerse, ondan sonra örtünse bile namazı bozulur.

 

Avret Yerleri

Namazda, tavafta, yabancı erkeklerin ve mahrem kadınların karşısında erkeğin, göbekle diz arasını örtülü bulundurması gerekir. Nâmahrem kadınla­rın karşısında ise erkeğin tüm bedenini örtülü bulundurması gerekir. Kadınlar­la çift cinsiyetli insanların, yüz ve elleri dışında bedenlerinin tamamının örtülü olması gerekir. Bununla ilgili birâyet-i kerîmede şöyle buyrulmaktadır: "Mümin kadınlar (yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, ziynet (yer) lerini göster-meşinler.’’ (Nûr 24/31.)

 

Bu âyet-i kerîmede geçen ziynet kelimesi, Hz. Âişe ile Abdullah b. Mesud hazretlerine göre yüz ve ellerdir.Cumhuru fukahâya göre kadının sesi avret değildir. Çünkü sahâbîler, di­nî hükümleri Öğrenmek için Hz. Peygamber'in eşleriyle konuşur, onları dinler­lerdi. Ama Kur'an okuyarak da olsa makam ve nağmeyle çıkardıkları sesleri dinlemek, fitneye yol açabileceği endişesiyle caiz görülmemiştir.(Zühaylî, el-Fıkhül-İslâmî, 1/748-755)

 

5. Kıbleye Yönelmek

Kıbleye yönelmenin, namazın sıhhat şartlarından biri olduğu hususunda fakihler görüş birliği etmişlerdir. Bu konuda bir âyet-i kerîmede yüce rabbimiz şöyle buyurmuştur:"(Ey Muhammedi) Nereden yola çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Harâm'a doğru çevir. (Ey müminler!) Siz de nerede olursanız olun, yüzünüzü Mescid-i Harâm'a doğru çevirin."(Bakara 2/150.)

 

Resûlullah (s.a.v) ve ashabı, önceleri namazlarını Mescid-i Aksâ'ya yö­nelerek kılarlardı. Hicretin on yedinci ayında şu âyet nazil oldu:"(Ey Muhammedi) Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durdu­ğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz. (Merak etme) Elbette seni, hoşnut olaca­ğın kıbleye çevireceğiz. (Bundan böyle), yüzünü Mescid-i Haram yönüne çe­vir."(Bakara 2/144.)

 

Bu âyet-i kerîmenin nazil olduğunu duyan Selemeoğulları'ndan bir kişi Küba Mescidi'ne gitti. Cemaat, sabah namazının bir rek'atını kılmış olup rükû halindeydi. Onlara seslenerek, "Haberiniz olsun, kıble değiştirildi!..." dedi. Bu­nu duyan cemaat, namazdayken Kabe istikametine yöneldi.(Müslim, Mesâcid, 15.)

 

Şu halde Kabe'nin yakınında olsun uzağında olsun, namaz kılacak olan kişinin bizzat Kabe'nin binasına veya Kabe'nin göğe doğru istikametine yönel­mesi gerekir. Kabe'ye yakın olan kişinin, Kabe'nin yapısına veya göğe doğru istikametine, görerek ya da dokunarak kesinlik ifade eder bir şekilde yönelme­si icap eder.Kabe'den uzakta olan kişinin, mutemet görüşe göre Kabe yönüne değil de bizzat binasına zanla yönelmesi gerekir. Ayrıca namaz kılan kişi ister ayakta, ister oturmakta olsun, göğsü kıbleden azıcık sapacak olursa namazı bozulur. Ama yüzü kıbleden saparsa namazı bozulmaz. Zorunluluk nedeniy­le yere uzanarak namaz kılmakta olan kişinin göğsü veya yüzü kıbleden sa­parsa namazı bozulur. Sırt üstü namaz kılmakta olan kişinin ayak tabanları kıbleden saparsa namazı yine bozulur.Hatîm ve şadırvan, Kabe'den sayamadıklarından namazda buralara yö­nelmek caiz değildir.

 

Kıblenin Belirlenmesi

Kıbleyi belirlemenin dört yolu vardır:

a) Kişinin kendisi kıbleyi bilir. Bir kişi, kıbleyi kendiliğinden bilme imkânı­na sahipse bu durumda başkalarına sormadan kıbleyi kendi imkânlarıyla bilip öğrenmelidir.

b)  Kıbleyi bilmeyen kişi, bilen güvenilir bir kişiye sormalıdır. Pusula ve benzeri aletler, kıbleyi tesbit etmede güvenilir kimseler hükmündedir. Müslü­manların namazda yöneldikleri mihraplar da bu hükümdedirler.

c)  İctihad etmek. Kişi güvenilir birini bulup da soramadığı veya kıbleyi tes­bit edecek bir alet bulamadığı ya da büyük küçük bir mescidde mihrap bula­madığı takdirde ictihad ederek kendi bilgisine göre kıbleyi tesbit etmelidir.

d)  İctihad eden birini taklit etmek. Bir kişi, kıbleyi sormak için güvenilir ve bilgili birini, pusula veya benzeri bir aleti ya da bir mihrabı bulamazsa, kıbleyi öğrenme hususunda ictihad eden birini taklit edip onun yöneldiği tarafa yöne­lerek namaz kılabilir.Kıble tesbiti hususunda araştırma yapıp da bir yönü diğerine tercih ede­meyen kişi, dilediği tarafa yönelerek namaz kılabilir. Ancak bu kişinin daha sonra bu namazı yeniden kılması gerekir.Kıble tesbiti için araştırma yapıp da belli bir tarafa yönelerek namaz kılan kişinin, namazda iken, tesbitte hata ettiği kesin olarak anlaşılırsa namazı bo­zulur.

 

Hanefî mezhebine göre ise bu durumda namaz bozulmaz; ancak kişi na­mazda iken kıble olduğu bildirilen tarafa yönelerek namazına devam eder.

 

Muktedir olduğu halde ictihad etmeyen veya başka bir müctehidi taklit et­meyen kişi, kendi başına ictihadsız olarak namaz kılarsa, namaz kıldığı yönün kıble olduğu daha sonra anlaşılsa bile bu namazı sahih olmaz.

 

Hanefî mezhebine göre ise bu durumda kılınmış olan namaz sahih olur. Ama hata ettiği gerek namazdayken, gerek namazdan sonra anlaşılırsa na­mazı geçersiz olur ve yeniden kılması gerekir.

 

Kıble tesbiti için ictihad etmekten âciz olan ve bu hususta ictihad edecek birini de bulamayan kişi, kendisini âciz bırakan sebeplerin ortadan kalkacağı­nı zannederse, namazını vaktin sonuna ertelemelidir. Bu sebeplerin ortadankalkacağını zannetmezse, namazını vaktin evvelinde kılar. Ama bu namazını daha sonra yeniden kılması gerekir.

 

Hanefî mezhebine göre ise bu durumdaki bir kişi, dilediği tarafa yönele­rek namazını kılar ve bu namazı daha sonra yeniden kılması gerekmez.

 

Taşıtlarda Farz Namazların Kılınması

Taşıta binmiş olan kişi, canına veya malına zarar gelmesinden korktuğu ya da kafileden kopmakla zarara uğrayacağı, yahut taşıttan indiği takdirde bir daha binmesinin mümkün olmayacağından endişe eder ve namazını kıbleye yönelerek kılma imkânı da yoksa; gücü yettiği kadarıyla namazını taşıtta kı­lar; bu namazını daha sonra yeniden kılması da gerekmez. (Nevevî, el-Mecmû; 3/222, 223.)

Ancak bunun için de şu şartlara uyulmalıdır:

a) Yolculuk mubah amaçlı olmalıdır.

b)  İftitah tekbiri alınırken kıbleye yönelmek mümkün ise kıbleye yönelme­lidir

c) Yolculuk, namazın bitimine kadar devam etmelidir.

 

İ) NAMAZIN RÜKÜNLERİ

Rükün ve farz, aynı anlama gelen iki kavramdır. Rükün, ibadetin bir par­çasıdır. Bu parça olmadan ibadetin yerini bulması düşünülemez. Buna göre namazın rükünleri on üç tanedir.

1.  Niyet.

2.  İftitah tekbiri.

3.  Fâtiha'yı okumak.

4.  Kıyam.

5.  Rükûa gitmek.

6.  Rükûdan kalkarken tam doğrulmak.

7.  Birinci ve ikinci secde.

8.  İki secde arasında oturmak.

9.  Son kade (oturuş).

10.  Son kadede Tahiyyat okumak.

11. Tahiyyat'tan sonra Peygamber Efendimiz'e salât okumak.

12. Bundan sonra birinci selâmı vermek.

13.  Rükünleri bu sıraya göre yerine getirmek.

iki hareket arasındaki sükûna gelince (buna tuma'ninet denir) bu; rükûun, rükûdan kalkarken tam doğrulmanın, secdenin ve secdeden sonra tam doğrul­manın yerine getirilmesi bakımından zorunlu olan bir şarttır. Mutemet görüşe göre bu zâid bir rükün değildir. Bu rükünlerin detaylı açıklaması ise şöyledir:

 

I. Niyet

İbadet ederken yalnızca Allah'a yakın olma kastı ile kalbin O'na yönelme­sine niyet denir. Niyet, kesin irade şeklinde de tanımlanabilir. Kişi namaz kı­lacağı zaman, namazı kalbi ile kastetmeksizin namaz kılacağını sadece diliy­le söyler ve öylece namaz kılarsa hakikatte namaz kılmış olmaz.

 

Hanefî mezhebine göre niyet, namazın rükünlerinden değil, şartları ndan-dır.

 

Namaz kılacak olan kişinin niyeti hâlis olmaz ve bu ibadetini sırf Allah rı­zâsı için yapmazsa ibadeti gerçekleşmediği gibi şu âyete de ters düşmüş olur: "Onlara, ancak dini Allah'a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O'na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dos­doğru dindir." (Beyyine 98/5.)

 

Farz namazlar için niyet şarttır. Ayrıca niyetin kendisi için de şu şartların bulunması gerekir:

1. Namazın farzına niyet etmek.

2.  Namaz kılma fiilinin kastedilmesi. Yani namaz niyetinin, namazın bü­tün kısımlarında kalpte hazır tutulması.

3.  Kılınacak namazın sabah, öğle, ikindi, akşam veya yatsı namazı ola­rak belirtilmesi.

4.  Niyetin iftitah tekbirine bitişik olarak yapılması.

 

 Hanefi mezhebine gö­re niyet, iftitah tekbirinden önce de getirilebilir.

 

5.  Niyetin kalp ile yapılması.

6.  Niyetten sonra niyete aykırı şeylerden kaçınılması.

Vakit namazlarıyla birlikte kılınan sünnetler, kuşluk namazı, yağmur du­asına çıkılırken kılınan istiska namazı, tavaf ve istihare namazları gibi vaktebağlı olmayıp belli bir sebepten ötürü kılınan namazlar ve mutlak olarak kılı­nan nafile namazlar için yapılacak olan niyete gelince; kılınacak olan nafile namaz belli bir vakte bağlıysa veya bir sebepten ötürü kılmıyorsa, bunun ni­yet ederken belirtilmesi, ayrıca sünnetliğinin kastedilmesi gerekir.Örneğin sabah namazının sünnetini kılacak olan bir kişi, "Sabah namazı­nın sünnetini kılmaya niyet ettim" demeli veya öğle namazının son sünnetini kılacak olan bir kişi, "Öğle namazının son sünnetini kılmaya niyet ettim" de­melidir. Yine bu niyetin iftitah tekbirine bitişik olarak yapılması şarttır.Nafile namaz için yapılan niyette, namazın nâfileliğine niyet etmek zorun­lu değil, müstehaptır.Kılınacak namaz mutlak nâfileyse, bu durumda mutlak olarak namaza niyet edilmesi yeterli olur. Yalnız bu niyetin de iftitah tekbirine bitiştirilmesi şarttır. Eda niyetine kaza, kaza niyetine eda namazı kılınabilir.

 

Hanefî mezhebine göre ise böyle bir niyetle kılınan namaz sahih olmaz.

 

Nafile namazlar kılınırken niyet esnasında belirtilmeleri veya nâfilelikleri-ne niyet edilmesi şart değildir. Belli bir sebepten ötürü kılınan nafile namazlar da bu bakımdan mutlak nafile namazlar gibidirler.

Tahiyyetü'l-mescid namazı da bir sebebe bağlı olarak kılınan nafile na­mazlardandır ve sebebi kişinin mescide girmesidir. Fakat mescide girildiğinde başka bir namaza başlanacak olursa, tahiyyetü'l-mescid namazı da kılınmış sayılır.

 

İmamın ve İmama Uyan Kişinin Niyeti

İmama uyan kişinin namazının sahih olabilmesi için, namazın başlangı­cında imama uymaya niyet etmesi şarttır. Bir kişi yalnız başına iftitah tekbiri­ni alıp namaza durur, daha sonra bir imamın farz kıldırmakta olduğunu görür­se, namazdayken ona tâbi olmaya niyet etmesi halinde namazı sahih olur.(Şirbînî, Mugrıil-Muhtâc, 1/342.)

 

Yalnız cuma namazı, iade edilen namaz ve yağmurdan ötürü cem'-i tak­dim şeklinde kılınan namaz bu hükmün dışındadır.

 

İmamın dört durumda imamlığa niyet etmesi gerekir:

1. Cuma namazını kıldıran kişinin imamlığa niyet etmesi gerekir.

 

2.  Yağmur nedeniyle ikindinin öğle ile, yatsının da akşam ile beraber cem'-i takdîm yapılarak kılınması halinde imamın bu şekilde kıldırılan namaz­ların sadece ikincisinde imamlığa niyet etmesi zorunludur.

3. Vakit içerisinde cemaatle iade edilen bir namazı kıldıran kişinin imam­lığa niyet etmesi gerekir.

4.  Cemaatle kılınması adanan namazı kıldıran kişinin, günahtan kurtul­mak için imamlığa niyet etmesi gerekir. (Zühaylî, el-Fıkhü'l-islâmî, 1/777-779.)

 

II. İftitah Tekbiri

Namaza başlama tekbiri anlamına gelen bu tekbirle namaza girilmiş olur. Bu tekbirin alınmasından sonra, daha önce yapılması mubah olan bazı fiiller, namaz kılmakta olan kişiye artık haram olduğu için buna aynı zamanda "tah-rîm tekbiri" de denir. İftitah tekbirinin farz olduğu hususunda müslümanlar ara­sında görüş birliği vardır. İftitah tekbirinin önemini vurgulayan bir hadis-i şerif­te şöyle buyrulmaktadır: "Namazın anahtarı temizliktir. Namaza aykırı fiilleri haram kılan tekbirdir, (o fiilleri) helâl kılan ise selâm vermektir." (Ebû Davud, Taharet, 31; İbn Mâce, Taharet, 54.)

 

a)  İftitah Tekbirinin Şekli

İftitah tekbiri, "Allahü ekber" şeklinde iki kelimeden ibarettir. Bundan baş­ka bir ifade ile namaza başlanacak olursa, kılınan namaz sahih olmaz.

 

Hanefî mezhebine göre ise "Allahüekber" sözüyle namaza başlamak şart olmayıp vaciptir. Bu sözü söylemeden namaza duran kişi, her ne kadar gü­nahkâr olsa da kıldığı namaz geçersiz olmaz.

 

b)  İftitah Tekbirinin Şartları

İftitah tekbirinin sahih olması için yerine getirilmesi gereken şartlar şun­lardır:

1. Arapça telaffuz edebilen kişinin iftitah tekbirini Arapça alması. Kişi eğer Arapça telaffuz edemiyorsa, tekbiri bildiği dille alabilir.

2. Kılınacak namaz farz ise ve kişi de muktedir ise, tekbiri ayakta almalı­dır. Ama kılınacak namaz nafile ise, iftitah tekbirini oturmuş vaziyette de ala­bilir. Zaten bu namaz oturarak da kılınabilir.

3. Tekbir alınırken "Allah" lafza-i celâli ile "ekber" kelimesinin söylenmesi.

4.  "Allah" lafza-i celâlinin uzatılmaması, yani "Aaallahü ekber" şeklinde telaffuz edilmemesi.

5.  Ekber kelimesinin, telaffuz edilirken (ba) harfini uzatarak "ekbaaar" şeklinde telaffuz edilmemesi.

6.  Ekber kelimesindeki (ba) harfinin, "ekibber" şeklinde şeddeli olarak te­laffuz edilmemesi.

7. "Allah" lafza-i celâli ile ekber kelimesinin arasına harekeli veya hareke­siz bir (vav) harfinin konulmaması, yani "Allahuû ekber" ya da "Allahvekber" şeklinde telaffuz edilmemesi.

8. "Allah" lafza-i celâlinin başına (vav) harfinin konulmaması, yani "Valla­hi ü ekber" şeklinde telaffuz edilmemesi.

9. "Allah" lafza-i celâli ile ekber kelimesi arasında uzun veya kısa bir du­raklama yapılmaması. Ya da ikisinin arasına (hüve) zamiri, yahut nida edatı veya Allah'ın sıfatlarından birinin konulmaması.

10. Tekbir alan kişinin, aldığı tekbiri işitecek bir sesle alması. Ancak sa­ğır veya dilsiz olan veya gürültülü bir ortamda tekbir alan kişinin, aldığı tekbi­ri işitmesi şart değildir.

11.  Vaktin girmesi. Kılınacak olan namaz farz veya vakte bağlı nafile ya­hut sebebe bağlı nafile bir namaz ise, vaktin girmiş olması şarttır.

12.  İftitah tekbirinin kıbleye yönelik iken alınması.

13.  Kişi, imama uyarak namaz kılacaksa iftitah tekbirini imamın tekbirin­den sonra alması.

14. Tekbirin, kıraatin sahih olduğu bir yerde alınması.

15. Tekbir kelimelerindeki harflerin tam olarak telaffuz edilmesi. (Cezîrî, Mezâhib, 1/221, 222.)

İftitah tekbiri alınırken ellerin omuz hizasına kadar kaldırılması müstehap-tır. Yani avuç içinin omuz hizasına, başparmak ucunun da kulak yumuşağının hizasına kadar kaldırılması müstehaptır. (Nevevî, el-Mecmû; 3/262.)

 

III.   Kıyam

Farz namazin rükünlerinin üçüncüsü olan kıyam, namazın bir bölümünü ayakta kılmaktır. Gücü yettiği takdirde kişinin, namazın bu bölümünde ayakta durmasının farz olduğu konusunda mezhepler görüş birliği etmişlerdir. Ama kişi, hastalık veya benzeri bir sebepten ötürü ayakta duracak güçte değilse, bu durumda sözünü ettiğimiz kıyam yükümlülüğünden muaf olur; yapabildiği kadarıyla ve yapabildiği şekilde namazını kılar.Sünnet, mendup ve benzeri nafile namazlara gelince, bunları ayakta kıl­mak farz değildir. Aksine, bu namazları kılmakta olan kişi, ayakta durmaya gücü yetse bile oturarak da kılabilir.

 

Hanefî mezhebine göre ise farz namazlarla vitir, adak namazı ve sabah namazının sünnetini oturarak kılmak sahih olmaz. (İbnÂbidîn, Reddü'i-Muhtâr, 1/444-445.)

 

Namaz kılmakta olan kişi farz, sünnet veya mendup olan kıraati ifa etmek için ayakta durduğu sürece kıyam, kendisi için farz olur. Yine kıyam esnasın­da kendisinden yapılması istenen işler için de ayakta durması farzdır.Kıyam halinde omurganın dik tutulması şarttır. Ama boynu dik tutma şar­tı yoktur. Çünkü namaz kılmakta olanın başını öne doğru eğmesi müstehap­tır. Kıyam halindeki kişi, herhangi bir mazereti olmaksızın sağa veya sola doğ­ru meyilli durursa kıyam rüknünü yerine getirmiş olmaz.

İftitah tekbirini alıp Fâtiha'yı okuyacak kadar bir süre ayakta duran kişi, kı­yam rüknünü yerine getirmiş olur. Çünkü Fâtiha'dan sonra zamm-ı sûre oku­mak farz değil, sünnettir.Kıyamın farz namaz için bir rükün olduğu şu hadis-i şeriften anlaşılmak­tadır:İmrân b. Husayn (r.a) şöyle rivayet etmiştir: "Bende basur hastalığı var­dı. Namazı nasıl kılacağımı Hz. Peygamber'e sordum. Bana şöyle cevap verdi: "Namazı ayakta kıl; eğer yapamazsan oturarak kıl; oturarak da kılamazsan yan gelmiş vaziyette kıl." (Buhârî, Taksîrü's-Salât, 17, 18, 19; Ebû Davud, Salât, 179; Tirmizî, Salât, 274)

 

IV. Kıraat

Namazın rükünlerinin dördüncüsü Fatiha sûresini okumaktır. Namazın bir rek'atında Fâtiha'yı bilerek okumayan kişinin namazı bâtıl olur. Unutarak okumayan kişi ise, Fatiha okumadığı rek'atı yeniden kılmalıdır. Nitekim bir ha-dis-i şeriflerinde sevgili Peygamberimiz bunu şöyle vurgulamaktadır: "Fatiha sûresi (Fâtihatü'l-kitâb) okunmadan namaz olmaz."(Ebû Davud, Salât, 136.)

 

Hanefî mezhebine göre ise farz olan, özellikle Fatiha değil bir miktar Kur'ân-ı Kerîm'in okun mas id ir. Şu halde Fâtiha'yı bilerek okumayan kişinin namazı geçersiz olmaz.

 

İmama uyan kişinin, imamın ardı sıra Fâtiha'yı okuması farzdır. Ancak imam, Fâtiha'nın bir kısmını veya tamamını okuduktan sonra gelip cemaate katılan kişinin Fatiha okumasına gerek kalmaz. Onun Fatiha okumasını imam üstlenmiş olur.

 

Hanefî mezhebine göre ise imama uyan kişinin namazda Fatiha okuma­sı tahrîmen mekruhtur. (Tahtâvî, Haşiye alâ Merâkıl-Felâh, s. 124.)

Hanefî mezhebinin bu görüşü delil olarak şu hadis-i şerife dayanmaktadır: "İmama uyarak namaz kılan kişinin, imamının kıraati kendisinin de kıraatidir."(İbn Mâce, İkâmet, 13.)

 

Fâtiha'yı okumaktan âciz olan kişi, yapabiliyorsa onun yerine harf ve âyet bakımından eşit Kur'an âyetlerini okumalıdır.(Şirbînî, Mugni'l-Muhtâc, 1/357.)

 

Bu kişinin ezberinde bir veya daha fazla âyet olur da bunlar Fatiha sûresinden eksik iseler, bunları Fâti-ha'ya denk gelinceye kadar tekrarlaması gerekir.Kur'ân-ı Kerîm'i hiç bilmeyenin namazda Fatiha yerine Allah adını zikret­mesi; "sübhanellahi ve'l-hamdü lillahi ve lâ ilahe illallahü vallahü ekber" duası­nı okuması gerekir. Bunları da bilmiyorsa Fatiha okuyacak kadar bir süre kı­yamda durmalıdır.Fâtiha'nın iftitah duasından sonra okunması sünnettir. İleride ilgili bahis­te de anlatılacağı gibi iftitah duası, "Veccehtü vechiye..." ifadeleriyle başlayan namaza başlangıç duasıdır.Fâtiha'nın Arapça'dan başka bir dille okunması kesinlikle caiz değildir.

 

Hanefî mezhebine göre Fâtiha'yı Arapça okuyamayan kişi, öğrenene ka­dar başka dildeki mealini okuyabilir.(Kâsânî, Bedâi, 1/112)

 

Fâtiha'yı okuyan, kendi duyabileceği kadar sesli okumalıdır.Fâtiha'daki şeddeleri uygulamayanın Fâtiha'sı geçersiz olur. Meselâ "iy-yâke"deki şeddeyi terketme durumunda bundan güneş ışığı mânası çıkar ki, bunu bilerek şeddesiz okuyan kişi küfre girer.Fâtiha'nın bir harfinin başka bir harf ile değiştirilmemesi. Örneğin "veled-dâllin"deki (dad) harfini (zı) harfi ile değiştirmemek. Yani "velezzâllin" deme­mek gerekir.(Şirbînî, Mugni'l-Muhtâc, 1/355.)

 

Mânayı değiştirecek bir hareke hatası yapmamak. Meselâ "en'amte" ye­ri ne "en'amtü" ya da "en'amti" dememek gerekir.Kıraatte tertibe uymak. Yani Fâtiha'yı başından sonuna doğru sırasına uygun olarak okumak gerekir.Fâtiha'yı nefes alıp vermek dışında ara vermeksizin okumak.Her rek'atta Fâtiha'yı, başında besmeleyle birlikte okumak.

 

V. Rükû

Namazın rükünlerinin beşincisi rükûdur. Yapabilecek durumda olan her­kesin namazda rükûa gitmesi farzdır. Namaz kılmakta olan kişinin eğilip elle­rini dizlerinin üzerine koymasına "rükû" denir.

Rükû halindeki kişi, kuyruk sokumu kısmını alçaltmaksızın, başını kaldır-maksızın, göğsünü ileriye vermeksizin boynu ile sırtını aynı seviyeye getire­rek bu rüknü yerine getirir. Bu, sağlıklı kişi için en mükemmel rükû şeklidir. Mazereti nedeniyle oturarak farz namazını kılmakta olan kişinin rükuunun en az şekli, eğilerek alnını dizlerinin ön kısmıyla aynı hizaya getirmesidir. Yalnız bu pozisyonda iken alnın secde yerine temas ettirilmemesi gerekir.(Nevevî, el-Mecmû; 3/379.)

 

VI. Secde

Namazın rükünlerinin altıncısı secdedir. Namaz kılan kişinin her rek'atta iki secde yapması farzdır. Secde, sözlükte "boyun eğip teslimiyet göstermek ve tezellülde bulunmak" anlamına gelir.Secdeye varılırken önce dizlerin, sonra ellerin yere konulması; kalkarken de önce ellerin, sonra dizlerin yerden kaldırılması gerekir. Bu tertibe uymayan kişi, her ne kadar secde yapmış sayılsa da secdenin yapılış şekline riayet et­memiş ve mekruh bir fiil işlemiş olur.(Nevevî, el-Mecmû', 3/395, 396.)

 

Secdede farz olan miktar; alın, iki diz, iki el ve iki ayağın uçlarının yere değdirilimesi ile yerine getirilmiş olur. Nitekim bununla ilgili olarak sevgili Pey gamberimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: "Yedi kemik üzerine secde etmekle emrolundum: Alın, iki el, iki diz ve iki ayağın uçları."(Buhârî, Ezan, 133, 134, 137.)

 

Secdede avuç içlerinin ve ayak parmaklarının alt taraflarının yere değdi-rilmesi şarttır. Secde ederken alnı avuçların üzerine koymamak gerekir. Aksi halde secde geçerli olmaz.

 

Hanefî mezhebine göre bu durumda secde geçerli olur. Ancak böyle yap­mak mekruhtur.

 

Sarık veya sarığa benzer sargılar alnın tamamını kaplamış ise bunların üzerine secde etmek namazın sıhhatine zarar verir. Mazereti olmaksızın açık alın üzerine secde etmeyen kişi, bunu eğer kasıtlı olarak yapıyorsa namazı geçersiz olur.

 

Hanefî mezhebine göre ise sarığın veya benzeri şeylerin kıvrımı üzerine secde etmenin namaza zararı olmaz.

 

Secdede alnın konulacağı yer, dizlerin konulduğu yerden daha yüksekte olmamalıdır. Aksi halde namaz bozulur. Ancak kuyruk sokumu bölgesi, baş ve omuzlardan daha yükseğe kaldırılırsa namaz sahih olur. Tabii ki özür sa­hipleri bu hükmün dışındadırlar.

 

VII.  Rükûdan Kalkmak, VIII. İki Secde Arasında Oturmak, IX. İtidal

Namazın bu üç rüknü genellikle bir arada ele alınır. Bu rükünlerden sec­deden kalkmak hariç, diğerlerinin hükmü Hanefî mezhebine göre vaciptir. Oysa bunların her üçünün de farz olduğu hususunda diğer mezhepler görüş bir­liği etmişlerdir.Kişi ayakta iken rükûa varmış ise, tekrar ayağa kalkıp dosdoğru durma-sıyla; oturarak namaz kılan kişi oturur vaziyetteyken rükûa varmış ise rükûdan kalkması, tekrar oturmasıyla gerçekleşir. Tabii bunu yaparken de rükûdan kalkıp secdeye gitmeden önce tuma'ninet (itidal) şartını yerine getirmesi ge­rekir.İki secde arasında oturmaya gelince bu, kişinin birinci secdeden kalkıp tam olarak oturması ve her organının yerli yerine gelmesiyle gerçekleşir. Kişi secdeden kalktıktan sonra tam ve düzgün bir biçimde oturmazsa namazı sa­hih olmaz. Ama rükû ve secdeden kalktıktan sonra yapılan bu itidali de fazla uzatmamak gerekir.

 

X.  Son Oturuş

Namazın rükünlerinin onuncusu ka'de-i ahîre denilen son oturuştur. Bu oturuşta teşehhüd okuyacak, Peygamber Efendimiz'e salât getirecek ve birinci selâmı verecek kadar oturmak farzdır. Bundan fazlasını yapmak, meselâ dua okumak ve ikinci selâmı vermek için oturmaya devam etmek ise menduptur.

 

Hanefî mezhebine göre son oturuşta teşehhüd okuyacak kadar oturmak farzdır.

 

Nitekim sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: "Başını son secdeden kaldırıp teşehhüd miktarınca oturduğun takdirde nama­zın tamamlanmış olur."( Buhârî, Ezan, 127, 143; Müslim, Salât, 195. 240.)

 

XI.  Son Teşehhüd

Namazın rükünlerinin on birincisi, son ka'dede teşehhüd, yani Tahiyyat duasını okumaktır. Tahiyyat'ın metni şudur:

Tahiyyat'ın tam metni bu kadardır ve bunun tamamını okumak faziletlidir. Ama aşağıdaki şu metni okumakla da farz olan teşehhüd yerine getirilmiş olur:

Farz olan Tahiyyat'ı okumanın sahih olması için kişinin, yapabiliyorsa Arapça ve kelimeleri de peş peşe okuması şarttır. Gürültü ve benzeri engel­ler yoksa, okuduğu metni kendi duyabileceği kadar sesli okuması gerekir. Ke­limeler arasındaki sıraya uymak da icap eder. Kasıtlı olarak sıraya uyulmama­sı namazı bozar. Fakat kasıt yoksa namaz bozulmaz.

 

XII . Teşehhüdden Sonra Peygamber Efendimiz'e Salât Okumak

Teşehhüdden sonra Peygamber Efendimiz'e salât okumak da namazın rükünlerindendir.

Salâtın en azı,

Salâtın tamamı ise şöyledir:

 

XIII. Birinci Selâm

Namazın rükünlerinin on üçüncüsü birinci selâmdır.Namaz kılan kişi birinci selâmı vermekle namazını tamamlamış sayılır. Birinci selâmı vermekle yetinmenin delili şu hadis-i şeriflerdir: "Resûlullah (s.a.v) (sağına ve soluna dönmeksizin) ön tarafına doğru tek selâm verirdi."(Ibn Huzeyme, Sahih, 1/360.)

 

Seleme b. Ekva'dan (r.a) rivayet edilmiştir:

"Resûlullah'ın (s.a.v) namaz kıldığını ve bir selâm verdiğini gördüm."' (İbn Mâce, İkametü's-Salâl, 29.)

Birinci selâmı verirken en azından "es-Selâmü aleyküm" denmelidir. Se­lâmın tamamı ise şöyledir: "es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâh."Selâm vermeden namazdan çıkılması halinde namaz bâtıl olur.

 

Hanefî mezhebine göre ise her iki selâmı vermek ve selâm lafzıyla na­mazdan çıkmak vaciptir.

"Selâmün aleyküm" demek yeterli olmaz. (Nevevî, el-Mecmû', 3/459.)

 

XIV. Rükünler Arasındaki Sıraya Uymak (Tertip)

Namaz kılan kişi, secdeyi rükûdan veya rükûu kıyamdan önce yaparsa, ya da buna benzer olarak diğer rükünler arasında uyulması gerekli sırayı bo­zarsa namazı ittifakla bozulur.

 

Hanefî mezhebine göre ise namaz rükünleri arasındaki sıraya uymak farz olmayıp namazın sıhhat şartlarındandır. Buna göre bir kişi kıyamda durma­dan rükûa varır ve ondan sonra secdeye varıp ayağa kalkarsa bu rükûu ge­çerli olmaz. Bunu lağvedip tekrar rükûa varır ve secde ederse o zaman na­mazının bu rek'atı geçerli olur. (Cezîrî, Mezâhib, 1/238.)

 

Buraya kadar kısaca açıklayarak saydığımız rükünler arasındaki sıraya uyularak namazın bir rek'atının nasıl kılınacağı Peygamber Efendimiz'in uya­rı niteliğindeki şu hadis-i şerifinde açıklanmaktadır: Sevgili Peygamberimiz, namazını düzgün kılmayan bir kişiyi gördüğünde ona şu uyarıda bulunmuş­tur: "Namaza durduğunda tekbir al. Sonra Kur'an'dan sana kolay geleni oku. (Bazı rivayetlerde ise 'Ümmü'l-Kur'an'ı (Fâtiha'yı) oku'dediği nakledilir). Son­ra mutmain oluncaya kadar rükûu yap. Sonra dimdik duruncaya kadar rükû­dan kalk. Ondan sonra secdeye var ve mutmain oluncaya kadar secdede kal. Ondan sonra da tam doğruluncaya kadar kalk. Bundan böyle bunu bütün na­mazlarında yap." (Müslim, Salât, 45; Tirmizî, Salât, 110; Nesâî, Tatbik, 15.)

 

J) NAMAZIN VACİPLERİ

Bilindiği gibi Şafiî ve Mâliki mezheplerine göre hac dışındaki diğer ibadet­ler konusunda farz ile vacip terimleri aynı anlama gelmektedirler. Dolayısıyla namaz bahsinde vacip terimiyle karşılaşılmayacaktır. Namazın farzları önce­ki kısımlarda anlatıldığına göre buradan itibaren namazın sünnetleri bahsine geçilecektir.

 

K) NAMAZIN SÜNNETLERİ

Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre sünnet, mendup, müstehap ve tatav-vu gibi terimler aynı mânaya gelirler.Bunları işleyen sevap kazanır; terkeden ise âhirette hesaba çekilmez. Ama terketmekten ötürü, bunları işleme sevabından yoksun kalır. Şunu da belirtelim ki, müslüman kişi, sünnetleri hiçbir zaman hafife almamalıdır.Namazın sünnetleri, hey'ât ve eb'az olmak üzere iki kısma ayrılır. Hey'et-ler, namazın rükün ve ba'zları dışında kalan sünnetlerdir. Eb'aza gelince, bu sünnetleri bilerek yerine getirmeyen kişi, bu eksikliği sehiv secdesi yaparak telâfi eder.

 

Eb'azdan olan sünnetleri şöyle sıralayabiliriz:

1. Sabah namazının farzının son rek'atında rükûdan kalktıktan sonra Ku­nut duası okumak. Ramazan ayının on beşinden sonraki gecelerde vitir na­mazının son rek'atında da Kunut okumak sünnettir. Bunların dışında kalan di­ğer namazlarda herhangi bir âfet ve musibet sebebiyle Kunut okumak sünnet ise de eb'azdan sayılmaz.

2.  Kunut'u kıyamda iken okumak.

3.  Kunut'un sonunda Peygamber Efendimiz'e salât okumak.

4. Salâtı da kıyamda iken okumak.

5.  Salâttan sonra Peygamber Efendimiz'e selâm göndermek.

6. Selâmı da kıyamda iken göndermek.

7.  Peygamber Efendimiz'in âline salât okumak.

8.  Bu salâtı da kıyamda iken okumak.

9.  Peygamber Efendimiz'in ashabına salât okumak.

10.  Bu salâtı da kıyamda iken okumak.

11.  Peygamber Efendimizin âline selâm göndermek.

12.  Bu selâmı da kıyamda iken göndermek.

13.  Peygamber Efendimizin ashabına selâm göndermek.

14.  Bu selâmı da kıyamda iken göndermek.

15.  Üç ve dört rek'atlı namazlarda birinci teşehhüdde bulunmak.

16.  Bu teşehhüd için oturmak.

17.  Teşehhüdden sonra Peygamber Efendimiz'e salât getirmek.

18.  Bu salât için de oturmak.

19. Son teşehhüdden sonra Peygamber Efendimizin âline salât okumak.

20.  Bu salât için oturmak.

Bu gruptaki sünnetlere eb'az denmesi, bunların namazın bir nevi bazısı olmaları dolayısıyladır. Bunlardan birini dalgınlık nedeniyle yerine getirmeyen kişi, yeniden tekrarlar ve bu eksikliği de sehiv secdesiyle telâfi eder.

Hey'ât grubundaki sünnetlere gelince bunları da şöyle sıralayabiliriz:

1.  Namazda kalp huzuru ve huşu halinin mevcut olması. Namaz kılmak­ta olan kişi, yüce Allah'ın huzurunda bulunduğunun ve Allah'ın da kendisini gördüğünün şuurunda olmalıdır.

2.  Namaz kılan kişi iftitah (tahrîm) tekbirini alırken, rükûa varırken, rükû-dan ve teşehhüdden kalkarken elleri açık olarak ve başparmağı kulak yumu­şağının hizasına gelecek şekilde kaldırmak. Bu esnada avuç içlerinin de kıb­leye yönelik olması müstehaptır. (Nevevî, el-Mecmû; 3/425.)

3.  İftitah tekbirinden sonra sağ elin avucunu sol elin üzerine koymak. Sağ elin parmaklarıyla sol elin bileğini kavramak. Bunu yaparken kolun da bir kıs­mını tutmak. Elleri bu şekilde kalbin üzerinde bağlamak, hikmet gereği olup bununla kalbin muhafaza altına alındığına işaret edilmiş olmaktadır.

4.  İftitah tekbirinden sonra şu duayı okumak:

"Ben Hakk'a yönelen biri olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana döndür­düm. Ben, Allah'a ortak koşanlardan değilim. Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamım da, ölümüm de âlemlerin rabbi Allah içindir. O'nun hiçbir ortağı yoktur. İşte ben bununla emrolundum. Ben, müslümanla-rın ilkiyim."Tek olarak namaz kılan kişinin, imamın ve imama uyan kişilerin bu duayı farz ve nafile namazlarda okumaları müstehaptır. İmam Fâtiha'ya başladıktan sonra gelip kendisine tâbi olanların bu duayı okumaları şu beş şart çerçeve­sinde müstehap olur:

a)  Kılınmakta olan namaz, cenaze namazı olmamalıdır. Eğer cenaze na­mazı ise bu dua okunmaz.

b) Namazın eda vaktinin çıkacağı endişesi bulunmamalıdır. Şayet vaktin, iftitah duasını okumaksızın bir rek'at kılacak kadar kaldığını bilirse, bu duayı okuması caiz olmaz.

c)  İmama uyan kişi bu duayı okuduğu takdirde Fâtiha'nın bir kısmını ka­çıracağından korkarsa okumamalıdır.

d)  İmama uyan kişi, kıyam halindeyken imama kavuşmuş ise bu duayı okuyabilir. Rükûdan kalkıp doğrulma halinde imama kavuşan kişi, bu duayı okumaz.

e)  Bu dua, eûzü besmele ve Fâtiha'ya başlamadan önce okunmalıdır. Eğer kasten veya unutarak eûzü besmele çekip Fâtiha'ya başlanmış ise, bu duayı okumak için geri dönmek artık doğru olmaz.

5. Her rek'atın başında eûzü okumak. İftitah duasından sonra her kıraat için eûzü okumak sünnettir. Allah'a sığınma anlamına gelen herhangi bir cüm­leyle istiâze yapılabilirse de en faziletlisi, "eûzü billahi mineşşeytânirracîm" demektir. İstiâzenin en faziletlisinin,

cümlesiyle yapılabileceğine dair rivayetler de vardır. Bu son cümle de şu an­lama gelmektedir:

 

"Kovulmuş şeytandan, her şeyi hakkıyla işiten ve her şeyi hakkıyla bilen Allah'a sığınırım."

 

6.  Namaz kılmakta olan kişi imamsa veya tek başına kılıyorsa, kıraati seslice yapmalıdır. İmama uyarak namaz kılmakta olan kişinin de kıraati ses­sizce yapması sünnettir. Yabancı birinin duyma ihtimali yoksa, kadınların da kıraati seslice yapmaları sünnettir. Ama yabancı birinin duyma ihtimali varsa bunların kıraati sessizce yapmaları gerekir ki sesleri kendilerine mahrem ol­mayanlar tarafından duyulmasın. Sessiz okuyuşun sınırı, namaz kılan kişinin kendi duyabileceği kadar bir sesle okumasıdır.

7.  Fâtiha'nın bitiminde âmin demek. Kişi imama uyarak namaz kılıyorsa ve bu namazı da sesli kıraatli namazlardan ise, imamın âmin demesiyle bir­likte kendisi de âmin demelidir.

8. Tam bir sûre olmasa bile Kur'ân-ı Kerîm'den bir miktar okumak. Birin­ci rek'atta Fâtiha'dan sonra okunan sûrenin, ikinci rek'attakinden daha uzun olması menduptur. Ancak durum bunun tersini yapmayı gerektirirse, o zaman bunun tersini yapmak icap eder. Meselâ namaz kıldırmakta olan imam, bay­ram veya cuma namazını kıldırıyor ve cemaat de çok kalabalık ise cemaate yetişemeyenlere imkân sağlamak için ikinci rek'attaki zamm-ı sûreyi birinci rek'attakine nisbetle uzatması sünnet olur.

9.  Namaz kıldıran imam, Fâtiha'yı okuduktan sonra bir süre susmalıdır. Bu süre, kılınan namaz sesli kıraatli bir namaz ise, cemaatin de Fâtiha'yı oku­yabileceği kadar uzun olmalıdır. Bu süre zarfında imamın bir duayla meşgul olması, örneğin şu duayı okuması müstehaptır:

Ya da sessizce Kur'ân-ı Kerîm okuması müstehaptır.

Bundan başka bazı susma aralıkları da vardır ki, bunlar kısa süreli olduk­larından bunlara latif sekteler denir. Bu sekteler aşağıda sayacağımız yerler­de yapılır:

a)  İftitah tekbirinden sonra susmak. İftitah duasına bundan sonra başla­mak gerekir.

b)  İftitah duasını okuduktan sonra susmak. Sonra eûzü okumak.

c)  Eûzüden sonra susmak. Sonra besmele çekmek.

d)  Besmeleden sonra susmak. Sonra Fatiha okumak.

e)  Fâtiha'yı okuduktan sonra susmak. Sonra âmin demek.

f) Âmin dedikten sonra susmak. Sonra zamm-ı sûre okumak.

g) Zamm-ı sûreden sonra susmak. Sonra da rükûa varmak.

10.  Herhangi bir şeyin vukuu nedeniyle erkeğin namazdayken sırf uyar­mayı kastetmeksizin "sübhânellah" demesi. Çünkü sırf uyarmak maksadıyla sübhânellah diyenin namazı bozulur. Yine böyle bir durumda kadınların da el­lerini birbirine vurmaları aynı hükme tâbidir.

11. Rükûa varırken tekbir almak ve bu tekbiri rükûa varıncaya kadar uzat­mak. Secde tekbirleri de aynı şekilde alınmalıdır. Rükûdan kalkarken imamın, imama uyanların veya tek başına namaz kılan kişinin "Semiallahü limen ha-mideh" demesi. (Şirbînî, Mugnil-Muhtâc, 1/367.)

12.  Rükûdan kalkıp tam doğrulma anında imamın, imama uyanın veya tek başına namaz kılanın "Rabbena leke'l-hamd" demesi. Oturarak namaz kı­lan kişinin bunu, rükûdan dönerken tam olarak oturması esnasında söyleme­si sünnettir.

13.  Rükûda üç kez "Sübhâne rabbiye'l-azîm" demek. Bunu en azından bir defa söylemek müekked sünnettir. Ama on bir defaya kadar da artırılabilir.

Tek başına namaz kılan kişinin buna ek olarak şu duayı da okuması sün­nettir.

"Allahım! Senin için rükûa vardım. Sana iman ettim. Sana teslim oldum. Kulağım, gözüm, beynim, kemiğim, sinirim, saçım, tenim ve ayaklarıma tâbi kısımlarım senin huzurunda huşu içinde olup sana aittirler."(Müslim, Müsâfirîn, 201. 203; Ebû Davud, Salât, 119.)

 

Namaz kıldırırken imamın, mahsur kalmış ve namazın uzatılmasına razı olan bir cemaate bu duayı rükûda okuması sünnettir.(Şirbînî, Mugnil-Muhtâc, 1/366, 374.)

 

14. Secdede üç kez "Sübhâne rabbiye'l-a'lâ" demek. Bunu en azından bir defa söylemek müekked sünnettir. Sünneti tam olarak yerine getirmiş olmak için bunu on bir defaya kadar artırmak uygun olur.

Secdede iken hayır talebine ilişkin dualarda bulunmak sünnettir. Nitekim sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: "Kulun rab-bine en yakın olduğu zaman secde halidir. Öyleyse secdede iken çokça dua edin."( Müslim, Salât, 215; Nesâî, Tatbik, 78.)

 

15.  Namazı ayakta kılan kişinin istirahat celsesi yapması da sünnettir. Bunun şekli, ikinci secdeden sonra hafifçe oturup onun peşi sıra müteakip rek'atı kılmaktır. Bunun süresi de tuma'ninet kadar olmalıdır.

16.  Teşehhüdde otururken elleri baldırların üzerine koymak.

17.  Teşehhüdde otururken sağ eli yummak. Bu durumda yalnız işaret parmağını serbest bırakmak gerekir. Teşehhüdde "illallah" derken işaret par­mağı kaldırılır. Kaldırıldıktan sonra bu parmağın hareket ettirilmesi, sahih kav­le göre mekruhtur.

18. Teşehhüdde otururken sol eli açarak parmak uçlarını diz hizasına ge­tirmek.

19.  Devamında selâm bulunmayan ka'dede yaygın olarak oturmak (ifti-raş). Yani sol ayağı yere yatırıp üstüne oturmak ve sağ ayağı parmakları üze­rinde dik tutmak.

20.  Devamında selâm bulunan ka'dede ise teverrük etmek. Yani sol aya­ğı sağ ayağın altından çıkarmak ve yan kısmını yere yatırarak sağ ayağı da parmakları üzerine dikmek.

21.  Secdede erkeğin dirseklerini yanlarından uzak tutması, kadının ise bunun aksine dirseklerini yanlarına yapıştırması.

22.  Akşam, yatsı, sabah, cuma ve bayram namazlarında imamın veya yalnız başına namaz kılan kişinin Fatiha ile zamm-ı sûreyi seslice okuması.

23.  Kıyamda ve rükû halinde ayakların arasında bir karış kadar açıklık bulundurulması.

24.  Namaz fiillerinin birinden diğerine geçerken tekbir alınması. Buna in­tikal tekbiri denir. Yalnız rükûdan kalkarken tekbir alınmaz. Bilindiği gibi "Se-miallahü limen hamideh", sonra da "Rabbena leke'l-hamd" denilir.

25.  Secdede önce dizleri, sonra elleri, sonra alnı, en sonunda da burnu yere koymak.

26.  Namazdaki kişi hep yüce Allah'ın huzurunda olduğunu düşünmeli, O'nun yüceliğini hatırlayarak fikrini dünyevî meşguliyetlerden arındırmalı, sec­de yerine bakmalı, Mescid-i Harâm'da kılmaktaysa Kabe'ye bakmalı, cenaze namazındaysa cenazeye, teşehhüd halindeyse şehadet parmağına bakmalı­dır.

27.  Namazı huşu ile kılmalı, okuduğu âyetlerle Tahiyyat ve ezkârın anla­mını düşünmeli; rahmet âyetlerini okuduğunda Allah'tan rahmet dilemeli, azap âyetlerini okuduğunda Allah'a sığmmalı, teşbih âyetlerini okuduğunda teşbih etmelidir. Diğer âyetlerle ilgili edepleri de uygulamalıdır. (Zühaylî, el-Fıkhü'l-lslâmî, 2/933.)

28.  Namaza sevinç ve içtenlikle başlanmalıdır.

29.  Secde ve ka'deden kalkarken eli yere dayayarak kalkmalıdır.

30.  Namazın sonunda birinci selâmdan sonra ikinci selâmı vermek.

31.  Birinci selâmı verirken namazdan çıkmaya niyet etmeli. Selâm ver­mezden önce namazdan çıkmaya niyet edilirse namaz bozulur.

Şimdi de buraya kadar sayılan sünnetlerin bazısının açıklanması gereki­yor. Şöyle ki:

 

Tekbir alırken ellerin kaldırılması

İftitah tekbiri esnasında, rükûa varırken, rükûdan kalkarken, birinci teşeh-hüdden üçüncü rek'ata kalkarken erkeğin ve kadının, ellerini kulak hizasına kadar götürmeleri sünnettir. Bunu yaparken parmak uçları kulağın üst tarafına, başparmaklar kulak yumuşağına, avuç içleri de omuz hizasına getirilme­lidir.

 

Hanefî mezhebine göre ise kadınların iftitah tekbirini alırken ellerini omuzlarının hizasına kadar kaldırmaları sünnettir.

 

Fâtiha'dan sonra âmin denmesi

Sesli Kıraatti namazlarda, yani akşam, yatsı ve sabah namazlarının birin­ci ve ikinci rek'atlarında Fâtiha'nın sesli olarak okunmasından sonra seslice âmin demek; bu namazların üçüncü ve dördüncü rek'atlarında Fâtiha'nın ses­sizce okunmasından sonra sessizce âmin demek sünnettir.

 

Hanefî mezhebine göre ise, kılınan namazdaki kıraat sesli de olsa sessiz de olsa, Fâtiha'dan sonra âmin kelimesinin sessizce söylenmesi sünnettir.

 

Kıyamda sağ elin avucunu sol elin üstüne koyup göğsün altında ve gö­beğin üst kısmında, sol tarafa yakın olarak elleri bağlamak, kadınlarla erkek­ler için sünnettir.

 

Hanefî mezhebine göre ise ellerin bağlanmasının şekli namaz kılana gö­re değişir. Şöyle ki: Namaz kılan erkekse bunun, sağ elinin avucunu sol elinin üzerine koyması, serçe parmağıyla başparmağını halka ederek sol elinin bi­leğini kavraması, iki elini de göbeğinin altında bağlaması sünnettir. Kadına gelince onun, ellerini, bileğini kavramaksızın göğsünün üzerine koyması sün­nettir.

 

İmamın tekbirleri yüksek sesle alması. İmam tekbir alırken, "Semiallahü li-men hamideh" derken, selâm verirken, arkasındaki cemaatin duyabilmesi için sesini yükseltmesi sünnettir.

 

İmamın ardındaki cemaatten birinin mübelliğlik yapması

Mübelliğlik, "imamın sesini cemaate duyurmak için, ona uyan cemaat arasından bir kişinin tekbir, tesmî' ve selâm esnasında bu kelimeleri yüksek sesle tekrarlamasıdır" ki bu, şu şartlar çerçevesinde caiz olur:Mübelliğlik yapan, iftitah tekbiri esnasında sadece tebliği kastederse ve­ya, hiçbir şeyi kastetmesse namaza bozulur.Ama iftitah tekbirini alırken hem namaza girmeyi hem de mübelliğlik yapmayı ya da sadece namaza girmeyi kastederse namazı gerçekleşmiş olur. İftitah tekbiri dışında da aynı hüküm söz konusudur.Tebliğle birlikte zikri de kastederse namazı sahih olur. Sadece mübelliğ-lik yapmayı kasteden kişi eğer avam tabakasından biri ise, namazı bozulmaz.

 

İntikal tekbirleri

Namazın bir fiilinden diğer bir fiiline geçerken alınan tekbirlere intikal tek­biri denir ki bunların alınması sünnettir. Rükûa varırken, secdeye varırken, secdeden kalkarken, ikinci, üçüncü ve dördüncü rek'atlara kalkarken tekbir al­mak sünnettir.

 

Hanefî mezhebine göre bayram namazının ikinci rek'atında rükûa varır­ken alınan tekbir bu hükmün dışında olup vaciptir.(Cezîrî, Mezâhib, 1/253.)

 

Fatiha'dan sonra zamm-ı sûre okumak

Farz namazların birinci ve ikinci rek'atlarında Fatiha'dan sonra zamm-ı sûre okumak sünnettir. Fatiha'dan sonra kısa bir sûre veya bir âyet ya da bir âyetin bir kısmını okumak, sünneti yerine getirmiş olmak için yeterlidir.

 

Hanefî mezhebine göre ise farz namazların birinci ve ikinci rek'atlarında, nafile namazların her rek'atında Fatiha'dan sonra kısa bir sûre veya uzun bir âyet yahut üç kısa âyet okumak vaciptir.

 

Farz namazlarda Fatiha'dan sonra imamın veya tek başına namaz kılan kişinin sûre okuması sünnettir. İmama uyan kişi de imamın sesini duymadığı takdirde sünnet gereği olarak o da Fatiha'dan sonra sûre okur.

 

Hanefî mezhebine göre ise, imama uyan kişinin kıraatte bulunması mut­lak surette caiz olmaz.

 

Nafile namaz kılan kişi, bu namazı iki rek'attan fazla olarak kılarsa kıldı­ğı bu namaz, dört rek'atlı farz namazlar gibi olur. Bunun ilk iki rek'atında zamm-ı sûre okumak sünnettir. Üçüncü ve dördüncü rek'atlarda ise sadece Fatiha okumak yeterli olur.(Nevevî, el-Mecmû; 3/351.)

 

İftitah duası okumak

İftitah tekbiri alındıktan sonra şu duanın okunması sünnettir.

Hanefî mezhebine göre ise iftitah tekbirinin alınmasından sonra şu du­anın okunması, hem imam hem imama uyan kişi, hem de yalnız başına na­maz kılan kişi için sünnettir:

Kıraati uzatmak

Sabah ve öğle namazlarında Fâtiha'dan sonra okunması gereken zamm-ı sûrenin tıvâl-i mufassaldan olması; öğle namazında okunan miktarın sabah namazında okunana göre kısa olması sünnettir. Yalnız cuma günü kılınan sa­bah namazı bu hükmün dışında olup bu namazın birinci rek'atında -her ne ka­dar tıvâl-i mufassaldan değilse de- Secde sûresinin, ikinci rek'atında ise "He-letâ" sûresinin okunması sünnettir.İkindi ve yatsı namazlarında evsattan, akşam namazındaysa kısa sûre­lerden bir sûre okumak sünnettir.Tıvâl-i mufassal, Hucurât sûresinden Nebe' sûresine kadar; evsat, Nebe' sûresinden Duhâ sûresine kadar; kısar ise Duhâ sûresinden Kur'ân-ı Kerîm'in sonuna kadar olan kısımdır.

 

Hanefî mezhebine göre ise tıvâl-i mufassal, Hucurât'tan Burûc sûresine kadar; evsat, Burûc'dan Beyyine sûresine kadar; kısar ise Beyyine sûresin­den Kur'ân-ı Kerîm'in sonuna kadar olan kısımdır.(Zühaylî, el-Fıkhü'l-lslâmî, 2/887-888.)

 

Kıraati birinci rek'atta ikinciye nisbetle uzatmak

Namazların ilk rek'atlarında ikinciye nisbetle kıraatin daha uzun tutulma­sı sünnettir. Bunun aksini yapmak mekruhtur. Yalnız cuma namazı bu hük­mün dışındadır. Cuma namazının ikinci rek'atında kıraati birinciye nisbetle daha uzun tutmak sünnettir. Amaç daha fazla kişinin cemaate ulaşmasına im­kân sağlamak olduğuna göre, bayram namazları da bu açıdan cuma namazı hükmündedirler.

 

Namazda elleri dizlerin üzerine koymak

Namazın sünnetlerinden biri de rükû halindeyken parmakları ayrık tuta­rak elleri dizlerin üzerine koymaktır. Ayrıca erkeğin bu pozisyonda pazılarını yan taraflarından uzak tutması da sünnettir.

Kadınlara gelince onların, kollarını erkeğinkinin aksine yan taraflarına ya­pıştırıp yumması sünnettir. Bu, onların örtünme ve muhafazası bakımından daha elverişli bir pozisyondur.

 

Secdede iken ellerin yere konulması

Kişinin secdede iken parmaklarını birbirine bitiştirip kıbleye yönelterek avuçlarını omuz hizasına koyması sünnettir.

 

Hanefî mezhebine göre ise secdede en faziletli pozisyon, yüzün iki el arasına konulmasıdır. Ama ellerin omuz hizasına konulmasıyla da sünnet ye­rini bulmuş olur.

 

Yine secdedeyken karnını baldırlarından ayrık tutması, dirseklerini bö­ğürlerinden uzak tutması, kollarını da yerden yüksekte tutması sünnettir.

 

Kıraatin sesli yapılması

imamın ve tek başına namaz kılan kişinin, sabah namazının farzında, ak­şam ve yatsı namazlarının farzlarının birinci ve ikinci rek'atlarında, cuma na­mazının farzında kıraati sesli yapmaları sünnettir.

 

Hanefî mezhebine göre ise imamın cehrî namazlarda kıraati sesli yapma­sı vaciptir. Tek başına namaz kılan kişi içinse sünnettir. Ramazan ayında vi­tir namazının her rek'atında, bayram namazlarında ve teravihte imamın kıra­ati sesli yapması vaciptir. İmamın ve tek başına namaz kılanın güneş tutulma­sı, ay tutulması, istiska namazı ve gündüzün kılınan nafile namazlarda kıraati sessiz yapması vaciptir. Geceleyin kılınan nafile namazlarda kıraat istenirse sessiz, istenirse sesli yapılabilir.

 

Bunların dışındaki namazlarda kıraatin sessiz yapılması sünnettir. Bay­ram namazında, güneş tutulması ve ay tutulması namazında, teravihte, rama­zan ayında kılman vitir namazında, geceleyin veya sabahleyin kılınan iki rek'atlık tavaf namazında kıraati sesli yapmak sünnettir. Bunların dışındaki nafilelerde kıraat sessiz yapılmalıdır. Ancak geceleyin kılınan nafile namazlar­da kıraatin mutlaka sesli yapılması sünnettir. (Şirbînî, Mugni'l-Muhtâc, 1/363.)

 

Namazda oturuş şekli

Namazın sünnetlerinden biri de otururken elleri baldırların üzerine koy­maktır. Bu durumda parmak uçları dizlerin üzerinde olup kıbleye yönelik tutul­malıdır. Birinci ka'dede sünnete uygun oturuş şekli iftiraştır. Buna göre sol ayak yatırılarak iç kısmının üzerine oturulur. Böyle yaparken sağ ayak da dik tutulur. Son ka'dede ise sünnete uygun oturuş şekli teverrüktür. Buna göre sol uyluk yere konulur ve sağ ayak dikilir. Sehiv secdesi yapılacak olduğunda son ka'dede teverrük şeklinde değil, iftiraş şeklinde oturmak sünnet olur.

 

Hanefî mezhebine göre her iki ka'dede de erkeğin, sol ayağını yere yatı­rıp sağ ayağını dikerek ve bu ayağının da parmaklarını kıbleye yönelik tuta­rak oturması sünnettir. Kadının ise, kaba etinin üzerine oturup bir baldırını di­ğerinin üzerine koyması, sol ayağını da sağ kaba etinin altından çıkararak te­verrük şeklinde oturması sünnettir.

 

Teşehhüdde işaret parmağıyla işarette bulunmak

Teşehhüd için otururken sağ elin işaret parmağı dışındaki diğer parmak­ları yumulur. Kelime-i şehadet getirilirken "illallah" denildiğinde bu parmakla işarette bulunulur. Parmak kaldırıldıktan sonra üçüncü rek'ata kalkıncaya, son teşehhüdde ise selâm verinceye kadar parmak, işaret pozisyonunda tutulur ve gözle de izlenir. Parmakları yumarken başparmağı ortaparmağa doğru yummak, diğer şekillerden daha faziletlidir.( Nevevî, el-Mecmû', 3/433, 434.)

Hanefî mezhebine göre ise parmaklar yumulmaz. Sadece "lâ ilahe" denil­diğinde işaret parmağı kaldırılır. "İllallah" denildiğinde ise indirilir. Bu durumda işaret parmağının kaldırılması inkâra, indirilmesi ise ispata işaret eder.

 

Sağ yanak arkadan görünecek kadar sağa dönerek birinci selâmı vermek

Selâm verirken, selâmın başından sonuna kadar, insanların ve cinlerin mümin olanlarından kendisine selâm vermeyenleri kastetmeli; selâm alırken de imam ve imama uyanlardan kendisine selâm verenleri kastetmelidir

 

Hanefî mezhebine göre ise selâm veren kişinin "es-Selâmü aleyküm ve rahmetullah" demesi, ikinci selâmı birinciye göre kısık bir sesle vermesi, imam olarak namaz kıldırıyor ise bu selâmıyla, kendisiyle birlikte namaz kılan insan­ları, cin ve melekleri kastetmeli, tek başına namaz kılanın da bu selâmıyla hafaza meleklerini kastetmesi sünnettir.

 

Son teşehhüdde Peygamber Efendimiz'e salât getirdikten sonra dua etmek

Namazın sünnetlerinden biri de son teşehhüdden sonra Peygamber Efendimiz'e salât getirdikten sonra dua etmektir. Ancak bu sünnet yerine ge­tirilirken haram olan şeylerle imkânsız ve muallakta kalmış şeyler için dua et­mek caiz olmadığı gibi namazı da bozar. En faziletli ve en güzel dualar, sev­gili Peygamberimiz'den nakledilen dualardır. Meselâ bunlardan biri şu duadır:

 

"Allahım! İşlediğim ve henüz işlemediğim, senin benden çok daha iyi bil­diğin gizli-açık bütün günahlarımı ve aşırılıklarımı bağışla. Öne alan da sen, erteleyen de sensin. Senden başka ilâh yoktur. Allahım! Cehennem azabın­dan, kabir azabından, hayatın ve ölümün fitnesinden, Mesîh-i deccâl'in fitne­sinden sana sığınırım." (Buhârî, Cenâiz, 1377; Müslim, Mesâcid, 588.)

 

Hanefî mezhebine göre son teşehhüdde Peygamber Efendimiz'e salât getirdikten sonra Kur'an lafızlarına benzer dualarda bulunmak, Peygamber Efendimiz'den nakledilen duaları okumak sünnettir. Örneğin bu dualardan bi ri şudur:

"Allahım! Ben (günah işleyerek) kendime çok yazık ettim. Doğrusu gü­nahları ancak sen bağışlarsın. Beni kendi katından bir mağfiretle bağışla. Ba­na merhamet eyle. Doğrusu sensin bağışlayan ve esirgeyen." (Müslim, Zikir, 47; Tirmizî, Daavât, 96.)

 

Bu esnada insanların lafızlarına benzer dualarda bulunmak caiz olmaz. Meselâ, "Allahım, bana şu marka bir araba..." veya, "Şöyle bir makam ihsan et" demek gibi.Bu dualar, teşehhüd miktarı oturulmazdan önce yapılırlarsa namaz bozu­lur. Teşehhüd miktarı oturduktan sonra ve selâmdan önce yapılırlarsa vacip kaçırılmış olur.

 

NAMAZDA ÖN TARAFA SÜTRE KOYMAK

Sütre, "namaz kılan kişinin önüne kürsü, değnek, kanepe, duvar gibi şey­leri almasıdır" ki namaz kılarken başkaları onun önünden geçmesinler. Sütre koymak mendup olup dört mertebesi vardır ve bu mertebeler arasındaki sıra­ya uymak gereklidir. Birinci mertebeyi uygulama imkânı olmadığı takdirde ikinci veya üçüncüye yahut dördüncüye geçmek sahih olabilir. Aksi takdirde sahih olmaz. Bu mertebeler şunlardır:

1.  Duvar ve direk gibi sabit ve temiz şeylerle yapılan sütre.

2.  Dikili sopa ve diğer eşyaları sütre miktarınca ön tarafa yığmak.

3.  Namaz kılacak olan kişinin seccade, kürk, abâ ve benzeri şeyleri üze­rinde namaz kılmak için önüne sermesidir ki, bunların mescidin sergi ve yay­gılarından olmaması gerekir. Çünkü mescide ait sergi ve yaygılar sütre için yeterli olmazlar.

4.  Namaz kılacak olan kişinin, ön tarafına enlemesine veya uzunlaması­na bir çizgi çizmesi. Uzunlamasına çizmesi daha iyidir.1 ve 2. mertebede sütrenin 2/3 zira (yaklaşık 22 cm.) veya daha fazla yükseklikte olması şarttır. Bir de sütre ile namaz kılan kişi arasında kıyam ha­linde ayak parmaklarının uçlarıyla sütre arasında; oturma halindeyse dizleriy-le sütre arasında 3 zirâdan (1 m.) fazla bir mesafenin bulunmaması gerekir.3 ve 4. mertebelerde ise sütrelerin kıble tarafına uzamaları, 2/3 zira veya daha fazla uzaklıkta olmaları şarttır. Bir de namaz kılan kişinin kıble yönüne koyduğu şeyin ucuyla parmak uçları arasında 3 zirâdan fazla bir mesafenin bulunmaması şarttır.Bir kişi, insanların gelip geçmekte oldukları bir yerde sütresiz olarak na­maz kılar ve bu esnada biri gelip önünden geçerse, kendisi herkesin gelip geçmekte olduğu bir yerde -gerekli tedbirleri almaksızın- namaz kıldığından ötürü mekruh bir fiil işlemiş olur.İmamın ve tek başına namaz kılan kişinin sütre edinmesi menduptur. imama uyarak namaz kılanın sütre edinmesi gerekmez. Çünkü imamın sütre-si, kendisine uyan kimseler için de yeterli olur.

Sütrenin şartları

Sütre ile ilgili şartları şöyle sıralayabiliriz:

1.  Sütre edinilen şey doğru ve düzgün olmalıdır.

2.  Namaz kılacak olan kişi, önünden herhangi birinin geçeceğinden endi­şe etse de etmese de sütre edinmesi sünnet gereğidir.

3.  Sütre olmaya elverişli bir şeyi bulan kişi, yerin sertliği dolayısıyla onu yere dikemezse, uzunlamasına veya enlemesine ön tarafına koyabilir. Enle­mesine koyması daha uygun olur.

4.  Ön taraftaki bir kişinin sırtını veya cephesini sütre edinmek kesinlikle sahih olmaz.

 

Hanefî mezhebine göre ise ön taraftaki bir kişinin sırtını sürte edinmek sahihtir.

 

5.  Gasbedilmiş de olsa bir şeyi sütre edinmek sahih olsa da gasbın zu­lüm ve günah olduğu unutulmamalıdır.

6.  Necis olsa bile bir şeyi sütre edinmek sahihtir.

 

Namaz kılmakta olan bir kişinin önünden geçmek

Önüne sütre koymamış olsa bile namaz kılmakta olan kişinin önünden geçmek iyi bir davranış değildir. Ama önüne sütre koymuş olduğu halde na­maz kılmakta olan kişinin önünden geçmek haramdır. Yalnız şunu da belirt­meliyiz ki, bir kişi başkalarının gelip geçmekte oldukları bir yerde namaz kılar­sa, önünden kimse geçmese bile mekruh bir fiil işlemiş olur.

 

Namaz kılan kişi, önünden başkalarının geçmesine zemin hazırlar ve önünden geçen de geniş yer bulunmasına rağmen önünden geçerse, Hanefî mezhebine göre her ikisi de günahkâr olurlar. Fakat namaz kılan kişi, önün­den başkalarının geçmesine zemin hazırlamaz ve önünden geçen de geniş yer bulamadığından ötürü önünden geçerse, her ikisi de günahkâr olmazlar. İkisinden biri kusurlu olursa, kusurlu olan günahkâr olur.

 

Saftaki boşluğu doldurmak amacıyla namaz kılanın önünden geçmek ca­izdir. Bunu yapacak kişi ister namaza başlamadan önce namaz kılanlarla be­raber olmuş olsun, ister namaza başlandığında gelmiş olsun, aynı hükme tâ­bidir. Kabe'yi tavaf etmekte olanın, orada namaz kılan kişi veya kişilerin önün­den geçmesi caizdir.Namaz kılanın, önünden geçeni göz, el veya baş işaretiyle menetmesi, geri dönmezse gücü yettiği kadarıyla onu geri itmesi sünnettir. Bunu yapar­ken de en kolay yöntemi tercih etmelidir. Yalnız namazı bozacak kadar fazla hareket etmemek gerekir.

 

Hanefî mezhebine göre ise, namaz kılanın, önünden geçeni menetmesi sünnet olmayıp ruhsattır. Şu halde önden geçecek olanı baş veya göz işare­tiyle ya da sübhânellah diyerek geri çevirmek mümkündür. Bundan fazlasını yapmak ise caiz değildir. Kadının, önünden geçecek olanı menetmek için el­lerini bir veya iki kez birbirine vurması caizdir. (İbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr, 1/636-638.)

 

L) NAMAZIN MEKRUHLARI

Namazla ilgili mekruh fiil ve davranışları şöyle sıralayabiliriz:

1. İhtiyaç olmaksızın elbise veya sakalla oynamak mekruhtur. Ama ter sil­mek veya yüzü rahatsız eden toprağı silmek gibi ihtiyaçtan ötürü bazı hare­ketleri yapmak mekruh değildir.

2.  Namazda iken parmakları çıtlatmak veya birbirine geçirmek. Sevgili Peygamberimiz bu hususta şöyle buyurmuştur: "Namazda iken parmaklarını çıtlatma." (İbn Mâce, İkâme, 42.)

 

Yine namazda iken iki elin parmaklarını birbirine geçirip taraklamakta olan birini gören Hz. Peygamber, o kişinin parmaklarının arasını açıp birbirin­den ayırmıştır.

 

3.  Namaz kılan kişinin ellerini böğrüne koyması. Eşyasını muhafaza et­mek gibi bir ihtiyacı olmaksızın sağa-sola dönüp bakması. Bunu yaparken göğsü kıble yönünden saptırmaksa mutlak surette namazı bozar.

 

4. Kaba etleri yere koyup dizleri dikmek. Bununla ilgili olarak Ebû Hürey-re (r.a) şunları söylemektedir: "Resûlullah (s.a.v) beni, secdeyi horozun yem toplaması gibi hafif tutmaktan, köpek gibi kaba eti yere koyup dizleri dikerek oturmaktan ve tilki gibi (sağa-sola) göz atmaktan menetti."( Ahmed, el-Müsned, 2/211.)

 

5.  Yırtıcı hayvanlar gibi kolları öne doğru uzatarak yere koymak.

6.  Kolların yenlerini sıvamak.

7.  Namaza başlamadan saçları başın arka kısmına bağlayıp öylece na­maz kılmak. Bunu namazdayken yapmak amel-i kesîr gerektirdiği takdirde namaz bozulur.

8.  Namaz kılarken kişinin, önünde veya arkasındaki elbisesini toplaması. Sevgili Peygamberimiz bu hususta şöyle buyurmuştur: "Yedi kemik üzerine secde etmek, saç ve elbiseyi avuçlayıp toplamamakla emrolundum." (Müslim, Salât, 227.)

9.  İhram ve entari gibi şeyleri omuz üzerinden, iki ucundan birini diğer omuzuna getirmeksizin sarkıtmak.

10.  Mazeret olmaksızın erkeğin ağzını örtmesi.

11. Zamm-ı sûreyi rükû halinde tamamlamak. Fâtiha'nın rükû halinde ta­mamlanması ise namazı bozar. Çünkü Fâtiha'nın okunması zamm-ı sûre gi­bi sünnet olmayıp farzdır.

 

Hanefî mezhebine göre ise Fâtiha'nın rükû halinde tamamlanması nama­zı bozmaz. Ancak böyle yapılması tahrîmen mekruhtur.

 

12. Namazın bir rüknünden diğerine geçerken ifa edilmesi gerekli olan zi­kir veya tekbirleri, yerinden veya zamanından başka bir yer veya zamanda yapmak. Zira bu zikir veya tekbirlerin, bir rükünden diğerine geçerken söylen­meye başlaması; geçiş tamamlandığı anda da telaffuzun tamamlanması sün­nettir.

13. Namazdaki huşu ve huzuru bozmamak gibi faydalı bir sebebe dayan­maksızın gözleri yummak.

14.  Namazdayken gözleri göğe dikmek. Bu hususta sevgili Peygamberi­miz şöyle bir uyarıda bulunmuştur: "(Namaz kılarken) gözlerini göğe diken kimselere ne oluyor? Bunlar bu işe bir son vermelidirler. Ya da gözleri kapılıp alınırl" (Buhârî, Ezan, 92; Müslim, Salât, 117.)

 

 

15.  İkinci rek'atta okunan sûrenin, birinci rek'atta okunan sûrenin üst ta­rafında olması. Meselâ birinci rek'atta Kevser sûresini okuduktan sonra ikinci rek'atta Maun sûresini okumak ya da birinci rek'atta Beyyine sûresinin 7. âye­tini okuduktan sonra ikinci rek'atta aynı sûrenin 5. âyetini okumak gibi. Aynı sûreyi aynı rek'atta veya iki rek'atta tamamlamak, kişinin ezberinde başka âyetler varsa, farz ve nafile namazlarda mekruh olur.

 

Hanefi mezhebine göre ise bu mekruhtuk sadece farz namazlarda söz konusudur.(Zühaylî, el-Fıkhû'l-İslâmî, 2/960.)

 

16.  Namaz kılan kişinin karşısında, dikkatini dağıtacak canlı bir resminin bulunması.

17. Ön safta boşluk varken gerideki safta namaz kılmak.

18.  Çöplükte, mezbahada, yol ortasında, hamamda, develerin çöktükleri yerlerde - necaset bulunmadığından emin olunsa bile- namaz kılmak.

19.  Üstü kapalı mezarların yanında namaz kılmak. Üstü açık mezarların yanında kılmak ise, içlerinde necaset bulunduğu gerekçesiyle bâtıldır. Yani buralarda kılınan namaz geçersizdir. Tazim kastı olmaksızın peygamberlerin ve şehidlerin mezarlarının yanında namaz kılmak mekruh değildir.

20.  Her zaman mescidin aynı yerinde namaz kılmayı âdet haline getir­mek.

21.  Rükûda başı fazlaca eğmek.

22.  Birinci teşehhüdü uzatmak. Bu teşehhüdü, son teşehhüdün sonunda okunan duaları okuyarak da olsa uzatmak mekruhtur.

23.  Vücudun üzerine atılan örtü ve şal gibi şeyleri yere kadar sarkıtmak.

24.  İştah çekici yiyecek ve içeceklerin hazır olduğu esnada namaz kıl­mak.

25. Tuvalete gitme ihtiyacı bulunduğu esnada namaz kılmak.

26.  Namazdayken tek ayak üzerinde durmak.

27.  Ayakları birbirine bitiştirerek namaz kılmak.

28.  Uyku bastırırken namaz kılmak.

29.  Cemaat hazır iken tek başına, saftan ayrı bir yerde namaz kılmak. Cemaat hazır değilken tek başına namaz kılmak mekruh değildir.

30.  Bir farzı eksiltmemekle birlikte namazı çabuk kılmak.

31.  Sesli kıraatli namazlarda sessiz kıraatte bulunmak veya sessiz kıra-atli namazlarda sesli kıraatte bulunmak.

32.  İmama uyan kişinin, "âmin" deme dışında namazda sesini yükseltme­si de mekruhtur.

 

N) NAMAZI BOZAN ŞEYLER

Namazı bozan şeyleri izahlarıyla birlikte şöyle sıralayabiliriz:

1. Namazla ilgisi olmayan kelimeleri telaffuz etmek. Bu konuda Peygam­berimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Doğrusu şu namazda insan kelâmı konuş­mak uygun olmaz. Namaz ancak teşbih, tekbir ve Kur'an okumaktır." (Ahmed, el-Müsned, 5/447: Nesâî, Sehiv, 20.)

 

Ashaptan Zeyd b. Erkam (r.a) konuyla ilgili rivayetinde şöyle demiştir:

"Önceleri namazda konuşurduk. Adam namazdayken yanı başında du­ran arkadaşıyla konuşurdu. Derken, 'Allah'a gönülden boyun eğerek namaza durun' (Bakara 2/238.) âyeti nazil oldu. Bunun üzerine (namazda) susmakla emrolunduk; konuşmaktan da menolunduk."(Buhârî, Tefsîrü'l-Kur'ân, 45; Müslim, Mesâcid, 8.)

 

Namazı bozacak konuşmanın sınırı, bazı hece harflerini kapsamasıdır ki, bu durumda en azından iki harfin telaffuz edilmiş olması, namazın bozulmasına sebep olur. Namazla ilgisi olmayan bir kelimeyi unutarak konuşmak, namazı bozmaz. Bu konuşma altı harfi geçmezse, selâmdan önce olsa bile namazı bozmaz.

 

Hanefî mezhebine göre ise bu durumda namaz bozulur.

 

Başkası tarafından konuşmaya zorlandığı için konuşan kişinin name bozulur. İmamı uyarmak maksadıyla konuşmaya gelince; imam namaz kılı rırken namazla ilgili bir şeyi unutur da ona uyan cemaatten biri, "Sen şu yapmayı unuttun" derse namazı bozulur.Selâm kelimesini telaffuz etmek namazı bozmaz. Meselâ yatsı namazı; nın ilk teşehhüdünü okuduktan sonra unutarak selâm veren kişi, bu hatasının farkına varıp da namaza aykırı bir hareket yapmadan namaza devam eders sırf bu hatası sebebiyle namazı bozulmaz.Namaz kılan bir kişinin, tehlikeli duruma düşecek olan bir âmâyı kurtarmak için namazını kesip öylece konuşması gerekir.Yanılarak konuşana gelince, dili Kur'ân-ı Kerîm'deki kelimelerden başi bir kelimeye kayarak telaffuz eden kişinin namazı bozulmaz.

 

Hanefî mezhebine göre bu durumdaki kişinin namazı bozulur.

 

2.  Boğazı temizlemek amacıyla yapmacık olarak öksürme durumunda veya daha fazla harf telaffuz edilirse bakılır: Bunu geri çevirmek mümkün değilse ve Fâtiha'yı düzgün okumak amacıyla yapılıyorsa namaza zararı olmaz. Ancak bu, o kişide sürekli olarak bulunan bir hastalık olup namazı kılabilecek kadar bir süre durmazsa, bunun çoğu da namaza zarar vermez. Ama oku ması sünnet olan bir şeyi öksürük veya boğazdaki tutukluk nedeniyle okumak mümkün olmuyorsa, okuyabilmek amacıyla namazdayken boğazı temizleme için sunî olarak öksürmek, affedilir şey değildir.

3.  Namazda inleyip ağlamak. Namazdayken inleme, ah ve of çekmede ötürü iki veya daha fazla harf telaffuz edilirse şu üç durum söz konusu olur:

a)  Bunların kişiyi zorlaması ve geri çevrilememesi durumunda örfe gör az miktarda olursa muaf sayılır. Çok olursa, âhiret korkusundan dolayı olsa bile muaf sayılmaz.

b) Bunlar kişiye baskın gelmeyip zorlamazsa, azı da çoğu da muaf sayılmaz.

c) Örfe göre çok olmaları. Bu durumda bunların azı da muaf sayılmaz. Ancak kişide devamlı olarak bulunursa, zaruretten dolayı namaza zararı ol­maz. Geğirme, aksırma ve esneme de bu hükme tâbidir.

4. Namazla ilgisi olmayan sözlere benzer duaları okumak. Haram ve im­kânsız olan veya şarta bağlı duaları okumak namazı bozar. Bunların dışında dünya ve âhiret hayırlarından herhangi birini istemek maksadıyla duada bu­lunmak caizdir. Yalnız bu gibi dualarda bulunurken de Allah ve Resûlü'nden başkasına hitap etmemek şarttır.

 

5.  İmama doğruyu göstermek için cemaatten birinin namazdayken süb-hânellah demesi. İmama uyan kişinin, imamın kıraat esnasında susması ha­linde yanlışını gidermesi ve âyette unuttuğu kısmı hatırlatması caizdir. İmam susmayıp da kıraatte ileri geri gidip gelirse kendisine uyan kişinin, imama ha­tırlatmada bulunması bu durumda caiz olmaz.

 

Hatırlatmada bulunan kişinin sadece okumayı kastetmesi veya okumayla birlikte hatırlatmayı kastetmesi gerekir. Sadece hatırlatma kastını güder veya hiçbir şeye niyet etmeksizin ha­tırlatmada bulunursa namazı bozulur.Namaz kılan kişi, başkasına bir durumu anlatmak kastıyla Kur'ân-ı Ke-rîm'den âyet okursa namazı bozulur. Hiçbir kastı olmaksızın okursa namazı yine bozulur. Ama okuma kastıyla birlikte başkasına bir şey anlatmayı da kas­tederse namazı bozulmaz.Aynı şekilde namaz kılmakta olan bir kişi, kendisinden izin istenmesi du­rumunda "sübhânellah" derse veya imama uyan kişi, kendi imamının hatası­nı düzeltmek için "sübhânellah" derse ya da korktuğu bir durumla karşılaşma­sı halinde "Allah!" derse, bu durumda zikri kasteder veya zikirle birlikte uyar­ma maksadını güderse namazı bozulmaz. Ama sadece uyarma maksadını güder veya hiçbir maksada bağlı olmaksızın bunları telaffuz ederse namazı bozulur.Bir âyetin okunduğunu duyduğu anda "sadakallahü'l-azîm" derse veya kötü bir haber duyduğunda "lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah" derse, maksadı ne olursa olsun, namazı bozulmaz. Zira bu ifadelerde Allah'a övgüden başka bir mâna yoktur. Fakat bunlar okunduğunda kıraatte muvâlât (peş peşe okun­ma) şartına halel geldiğinden ötürü kıraate yeniden başlanması gerekir.Yine bunun gibi müezzinin söylediklerinin aynısını tekrarlayan kişinin de kıraate yeniden başlaması gerekir.Peygamber Efendimizin adı anılırken "Allahümme sallı alâ Muhammed" derse, kıraatte muvâlât şartına halel geldiğinden dolayı kıraate yeniden baş­laması gerekir. Ama açık isim değil de zamir telaffuz ederek "Allahümme sal-li aleyhi" derse, kıraatte muvâlât şartı ihlâl edilmediği gibi namaz da bozul maz.(Şirbînî, Mugni'l-Muhtâc, 1/415.)

 

6.  Namazdaki kişinin, aksıran birine hayır duada bulunması. Aksıran bir kişiye hayır duada bulunmak da namazı bozan konuşmalardandır. Namaz kıl­makta olan kişi, yanıbaşında aksıran bir kimseye hitap zamirini kullanarak, "Allah sana rahmet etsin" anlamına gelen "yerhamükellah" derse namazı bo­zulur. Ama hitap zamirini kullanmaksızın "yerhamühüllah" veya "yerhamünel-lah" derse namazı bozulmaz.

 

Hanefî mezhebine göre namazdaki kişi, yanıbaşında aksıran kişiye hayır duada bulunursa, namazı mutlak surette bozulur. Fakat namaz kılanın kendi­si aksırır da kendini kastederek "yerhamünillah" veya kendine hitaben "yerha­mükellah" derse namazı bozulmaz.

 

7.  Namaz kılan kişinin selâm alması. Namaz kılmakta olan kişiye biri se­lâm verir, o da bu selâma diliyle karşılık verirse namazı bozulur. Ama işaret­le karşılık verirse namazı bozulmaz. Yalnız, namaz kılan kişinin işaretle de ol­sa selâma karşılık vermesi şart değildir.

 

8.  Namaz cinsinden olmayan amel-i kesîr (fazla hareket). Namaz cinsin­den olmayan amel-i kesîr namazı bozar. Amel-i kesîr; onu yapan kişinin, baş­kalarına namazda değilmiş gibi bir izlenim bırakan fazla miktardaki hareketi­dir. Amel-i kesîrin sınırı, peş peşe atılan üç adım veya bu mânadaki bir sıçra­madır.Bir mazerete dayalı olmadığı takdirde amel-i kesîr namazı bozar. Mese­lâ namaz kılan kişi, vakit daralmasından önce, namazın sığabileceği bir za­man boyunca hareket etmeden sabredip duramayacağı bir hastalığa müpte­lâ ise, bu durumda amel-i kesîrde bulunması namazını bozar. Vakit daraldık­tan sonra amel-i kesîrde bulunması ise namazını bozmaz.

 

Hanefî mezhebine göre amel-i kesîr, bakan birinin bu fiili işleyenin na­mazda olmadığına kesin olarak kanaat getirmesine sebep olan harekettir. Ama namazda olup olmadığı hususunda kesin bir kanaate ulaşmazsa bu ha­reket, amel-i kesîr sayılmaz. (Cezîrî, Mezâhib. 1/305.)

 

Az miktardaki harekete gelince bu, namazı bozmaz. Rükû ve secde gibi namaz cinsinden olan bir amel, fazladan yapıldığı takdirde kasıtlı olarak ya­pılmış ise, az da olsa çok da olsa namazı bozar. Sehven yapılmışsa, az da olsa çok da olsa namazı bozmaz.Namazın sözlü rükünlerinden birini, meselâ Fâtiha'yı fazladan ikinci defa okumak, bilerek de yapılmış olsa namazı bozmaz. Ama sehiv secdesini ge­rekli kılar.

9.  Namazda kıbleden dönmek. Başkası tarafından zorla çevrilerek de ol­sa, göğsüyle kıbleden sapan kişi hemencecik kıbleye dönse bile namazı bo­zulur. Bilmeyerek veya unutarak kıbleden göğsüyle birlikte sapan kişi, derhal eski haline dönerse namazı bozulmaz.

 

Hanefî mezhebine göre ise namazdaki kişi bir mecburiyetten ötürü göğ­süyle birlikte kıbleden sapar ve bu halde bir namaz rüknü kadar beklerse na­mazı bozulur. Bir rükün kadar beklemezse namazı bozulmaz. Bir mazeretten dolayı olmayıp kendi isteğiyle göğsünü kıbleden çevirirse, bu çevirmenin açı­sı az da olsa çok da olsa namazı bozulur. Bir mazeretten ötürü çevirirse, na­mazı bozulmaz

 

10.  Namazdayken bir şey yemek veya içmek. Namaz kılan kişinin mide­sine inen yiyecek ve içecekler az da olsa çok da olsa, çiğnenmeksizin de ol­sa namazı bozar. Ama unutarak veya namazda yeme-içmenin haram olduğu­nu bilmeyerek yiyip içen kişi mazur sayılır.Yiyeceği yutmaksızın çiğnemeye gelince bu, amel-i kesîr hükmüne girer. Çiğneme çok olursa namazı bozar; az olursa bozmaz.

Diş arasındaki yemek kalıntıları, tükürükle beraber boğazdan aşağı iner de, eğer bu kalıntıları ağzındaki tükürükten ayırır ve dışarı atmazsa bunun na­maza bir zararı olmaz. Ağızda eriyen şeker ve benzeri şeyler, mideye gitmek­le namazı bozarlar.

 

Hanefî mezhebine göre ise namazdayken kasıtlı da olsa unutarak da ol­sa, az veya çok yeme-içme namazı bozar. Ama namazdan önce yemek yiyip de dişler arasında nohut tanesinden az miktarda bir kalıntı kalırsa, bunu na­mazdayken yutmakla namaz bozulmaz. Namazdan önce ağızda kalmış, no­hut tanesinden az miktardaki kalıntıyı en azından üç defa peş peşe çiğneyip yutmakla namaz bozulur. Ağızda eriyen şeker ve benzeri şeylerin mideye git­mesiyle namaz bozulur.

 

11. Namazdayken abdestin bozulması. Namazdayken, abdest, gusül, te­yemmüm, mesh veya sargıyı bozucu bir durum meydana gelir de, namaz kı­lan kişi henüz selâm verip namazını tamamlamamış ise namazı bozulur.

 

Hanefî mezhebine göre bu durum, son ka'dede teşehhüd miktarı otur­duktan sonra meydana gelirse, kuvvetli görüşe göre namaz bozulmaz.

 

Namazdayken kahkahayla gülündüğünde iki veya daha fazla harf yahut anlaşılır bir harf açığa çıkarsa namaz bozulur. Bu durumda namazın bozul­ması kahkahadan değil, kahkaha ile birlikte telaffuz edilen harften dolayıdır. Gülmesi baskın gelen kişi, çok gülmediği takdirde namazı bozulmaz.

 

Hanefî mezhebine göre ise son ka'dede teşehhüd miktarı oturmadan ön­ce kahkahayla gülmek namazı bozar. Ama son ka'dede teşehhüd miktarı oturduktan sonra kahkahayla gülmek, abdesti bozsa da, namaz artık tamam­lanmış olduğundan namazı bozmaz.

 

12.  Namazı tamamlamadan önce kasten selâm verme halinde namaz bozulur. Ama namazı tamamladığına inanarak sehven selâm veren kişi, se­lâm verdikten sonra konuşmamış, namaza ay ıkın bir harekette bulunmamış ve amel-i kesîr yapmamış ise namazı bozulmaz. Namazını, kaldığı yerden kıl­maya devam eder.

 

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 100.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun