Zina eden sahabeyi ilk etapta recm etmek istemeyen Peygamberimiz tövbe etmesini istemiştir. Hırsızlık eden kadının ise elinin kesilmesini emretmiştir. İki farklı hadiseyi nasıl yorumlamalıyız?

Tarih: 02.08.2010 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Mâiz b. Mâlik, Hz. Peygamber (asm)'e gelerek "Beni temizle." dedi. Hz. peygamber (asm) "Yazık sana, çık git, Allah'a tövbe ve istiğfar et." buyurdu. Mâiz, pek uzaklaşmadan geri döndü ve "Ey Allah'ın Resulu! Beni temizle" dedi. Hz. Peygamber (asm) aynı sözlerle üç defa daha geri gönderdi. Dördüncü ikrarında "Seni hangi konuda temizleyeyim?" diye sordu. Mâiz; "Zinadan..." dedi. Hz. Peygamber (asm) "Bunda akıl hastalığı var mıdır?" diye sordu. Böyle bir rahatsızlığı olmadığını söylediler. "Şarap içmiş olabilir mi?" diye sordu. Bir adam kalkıp içki kontrolü yaptı; onda şarap kokusu tesbit edemedi. Hz. Peygamber (asm) tekrar "Sen zina ettin mi?" diye sordu. Mâiz "Evet..." cevabını verdi. Artık emir buyurdular ve Mâiz recmedildi.

Recimden sonra onun hakkında sahabiler iki kısma ayrıldılar. Bir bölümü Mâiz'in helâk olduğunu, başka bir grup ise onun en faziletli tövbeyi yaptığını söylediler. Bu farklı yaklaşım üç gün sürdü. Daha sonra yanlarına gelen Resulullah (s.a.s) "Mâiz b. Mâlik için dua edin." buyurdu. "Allah Mâiz'e mağfiret eylesin." dediler. Hz. Peygamber (asm) şöyle buyurdu: "Mâiz öyle bir tövbe etti ki, bu tövbe bir ümmet arasında paylaştırılırsa onlara yeterdi." (Müslim, Hudûd, 22; eş-Şevkânî, Neylül-Evtâr, VII, 95,109; ez-Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III, 314 vd.).

Peygamberimiz (asm)'in zina eden sahabeye hemen ceza vermemesinin şu hikmetleri vardır.

- Maiz "Beni temizle." demiştir. Zina ettiğini ilk başta belirtmemiştir. Dördüncü ikrarında "Seni hangi konuda temizleyeyim?" diye sordu. Mâiz; "Zinadan." dedi.

- İslam’da recim gibi hükümler caydırıcı ağır bir ceza müeyyidesidir. Şüphe olunca bu had ve kısas cezaları düşer. "Gücünüz yettiği kadar şüphelerle had cezalarını düşürünüz." (Ebû Davûd, Salât, 14; Tirmiz, Hudûd, 2). Bunu beşeri hukuklar "Şüpheden sanık yararlanır." biçiminde ifade etmiştir. Peygamberimiz (asm) zina ettiğini itiraf eden bu sahabenin şüpheye mahal verecek bir durumunun olup olmadığını araştırmış ve sonra hüküm vermiştir.

Hırsızlık yapan kadının elinin kesilmesine gelince; "Mahzum kabilesine mensub bir kadının hali Kureyş (kabilesin)i üzdü. Onlar: 'Kim Rasûlullah'a (gidip de) bu kadın (a şefaat) için konuşacak?' dediler. Bir kısmı da: "Bu işe Rasûlullah'ın sevgili (sahabî)si Üsâme b. Zeyd'den başkası cesaret edemez.' dediler. Üsâme (kadına şefaat için) Resûl-i Ekrem (asm) ile konuştu. Bunun üzerine Rasûlullah buyurdular ki: "Yüce Allah'ın hadlerinden bir hadd(in yapılmaması) hususunda şefaat mı ediyorsun?" Sonra kalkıp bize bir hutbe irad etti. Daha sonra buyurdu:

"Sizden evvelkilerden (şerefli) bir kimse hırsızlık yaptığında (suçluyu) bırakırlardı. (Şeref itibariyle) zayıf olan kimse çaldığında haddi tatbik ederlerdi. Allah'a and olsun ki, Muhammed'in kızı hırsızlık yapmış olsaydı elbette onun elini de keserdim." (Eş-Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, VII,' 131, 136).

Bu olayda suçu sabit olan kadının cezasının kaldırılması istenmektedir. İslam’ın temel prensibi olan “Adalet önünde herkes eşittir.” hükmü en güzel şekilde uygulanmıştır.

Kişi hangi kabileden olursa olsun, makamı ne olursa olsun şayet suçu sabit olmuşsa ceza tatbik edilir. Adalet bunu gerektirir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun