Günahkar Müslümanların öldürülmesi İslamiyete ve Kur’an'a uygun mudur?

Tarih: 23.11.2015 - 10:05 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Selefi olduğunu iddia eden İşid’e göre: “Amel imandan bir cüzdür.” Yani, amelinde (dinin farzlarını yerine getirmek için yapılan ibadetler) bir kusuru olanın imanının da bir parçası eksiktir. Örneğin bir vakit namazı kaçıran ya da içki içen bir insanın imanı eksiktir. Eksik iman, iman sayılamayacağı için, bu kişi kafirdir. Kafirin ise canı, malı, hatta ırzı helaldir.
- Bundan dolayı İşid’in günahkar Müslümanları öldürmesi İslamiyete ve Kur’an'a ters değildir.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bu konuyla ilgili İslam literatüründe yer alan meşhur dört görüş vardır:

1) Haricilerin görüşü: Bunlara göre, “Amel imanın asli bir cüzüdür”. Amel etmeyenler imanlarını kaybeder, küfre girer. Hariciler, Hz. Ali’ye kafir diyecek kadar ileri gitmiş sapık bir fırkadır.

2) Mutezilenin görüşü: Bunlara göre de “Amel imanın asli bir cüzüdür”. Ancak amel etmeyen kimse, ne kâfir  ne de mümindir. Bu ikisinin arasında bir yerdedir. Onların ıstılahlarında, buna “menziletun beyne’l-menzileteyn” denir.

3) Mürcienin görüşü: Bunlara göre, “İman kalbin tasdikinden ibarettir.” Amel etmeyen de kurtulur. İmanı olan herkes cennetliktir.

4) Hak olan Ehl-i sünnet ve’l-Cemaat mezhebidir: Bunlara göre, “Amel imanın bir parçası değildir.” Amel etmeyenler mükemmel bir mümin sayılmasa da kâfir de sayılmazlar. İmanı olup da amel etmeyenler kâfir değil, fasıktır.

Ehl-i sünnet mezhep alimleri bu konuda Eş’ari ve Matûridi olmak üzere ikiye ayrılır.

a) Eşari olan alimlere göre, “Amel imanın temel esaslarından olan bir rükün/cüz değildir. Fakat imanın mütemmimidir, tamamlayıcı bir cüzüdür”. Bu sebeple, amel etmeyen kâfir olmaz, fakat mükemmel mümin de değildir; fasıktır.

b) Matûridi olan alimlere göre, “Amel imandan bir cüz değildir. Fakat amel etmeyen fasıktır.”

- Haricilerin yeni bir versiyonu olan ve kendilerinin “Seleficilik” ekolüne bağlı olduğu iddiasında olanların “Amel imandan asli bir cüzdür.” şeklindeki görüşlerini desteklemek için şu ayet ve hadisleri delil gösteriyorlar:

1) “Müminler ancak o kimselerdir ki, yanlarında Allah zikredilince kalpleri ürperir, kendilerine Onun ayetleri okununca bu, onların imanlarını artırır ve yalnız Rablerine güvenip dayanırlar.” (Enfal, 8/2)

Bu ayetteki delillerinin özeti: “Kur’an’ın ayetlerini duyanların imanlarının artması”dır. İmanın kendisinde artma-eksilme olmadığına göre, bu artma-eksilme işi amele bağlıdır. Bu da amelin imandan asli bir cüz olduğunu gösterir.

Bir Değerlendirme:

Aslında bu ayet, Harici zihniyetin tam aksini göstermektedir. Şöyle ki:

İmanın artması-eksilmesi konusu, Ehl-i sünnetin bir kolu olan Eşarilerin de kabul ettiği bir gerçektir. Ancak, imanın eksilmesi, küfür manasına gelmez. Çünkü küfür, imanın eksilmesi değil, imanın yokluğudur. Bir insanın biraz mümin, biraz kâfir olduğunu düşünmek mümkün olmadığına göre, imanın noksanlığını küfre hamledemeyiz.

Bilakis, bu ayette “imanın artması/dolayısıyla eksilmesinin” kabul edilmesi, amel etmeyenlerin kâfir olmadığını göstermektedir. Çünkü, eksilme ile yok olmak arasında çok fark vardır.

Demek ki, iman amelle kuvvetlenir; amelsizlikle noksanlaşır. Ameller, imanın varlığı-yokluğunun değil, kuvvetli olup olmadığının göstergesidir. Ehl-i sünnet amelsiz kimseleri “fasık mümin” unvanıyla anmaktadır.

2) “Onlar, namazı dosdoğru kılarlar. Ve kendilerine verdiğimiz şeylerden harcarlar. İşte gerçek müminler onlardır. Onlara, Rableri katında dereceler, bağışlanma ve güzel bir rızık vardır.” (Enfal, 8/3-4)

Harici/Selefilere göre, bu ayette “namaz, zekat gibi ameller yapanları ‘gerçek mümin’ olarak vasıflandırılması, bu amelleri işlemeyenlerin kâfir olduğunu gösterir.”

Bir Değerlendirme:

Namaz kılanların, zekât verenlerin “gerçek mümin” olmaları, bunları yapmayanların kâfir olduğunu göstermez. Bilakis -Ehl-i sünnetin kabul ettiği gibi- “kâmil bir imana sahip olmadığını” gösterir. Çünkü “hak/gerçek mümin” ifadesi, tam ve mükemmel mümin manasına gelir. Çünkü “hak/gerçek” kavramının “mümin” kavramıyla yan yana gelmesi, amelsiz de olsa imanın devam ettiğini gösterir. Bu ise  amellerin (iman ve küfre değil) imanın kuvvetli veya noksan olmasındaki rolüne işaret etmektedir.

3) “Müminler, ancak Allah’a ve peygamberine inanan, sonra şüpheye düşmeden; mallarıyla, canlarıyla Allah uğrunda cihad eden kimselerdir. İşte doğru olanlar onlardır.” (Hucurat, 49/15) mealindeki ayette “imanlarında şüpheye düşmeyen, can ve mallarıyla cihad edenler” övülmüş ve “bunların sadık kimseler olduğuna” vurgu yapılmıştır. Selefilere göre, bu ayet de “amellerin imandan olduğunu” gösterir.

Bir Değerlendirme:

Bu ayette sadık/dürüst, samimi müminlerle mümin olduklarını söyleyen fakat bunda samimi olmayan kimselerin karşılaştırmaları söz konusudur. Ayette, imanlarında tereddüt etmeyenlerin Allah’a ve resulüne itaat edecekleri bildirilmiştir. Çünkü samimi olarak hesap gününe iman edenler ona göre hareket edip itaat ederler. Bu ayetten, “herhangi bir günah işleyenin kâfir olacağı” anlamını çıkarmak isabetli bir yorum değildir. Burada amellerin yanında “imanlarında şüphe etmezler” konusunun vurgulanmış olması, imanlarında samimi olanlarla samimi olmayanların karşılaştırıldığını göstermektedir.

Bu ayetten önce gelen “Bedeviler 'İman ettik!' dediler. De ki: 'Siz iman etmediniz, lâkin "İslâm olduk, size inkıyad ettik!" deyiniz. Zira iman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah’a ve resulüne itaat ederseniz, sizin emeklerinizden hiçbir şeyin mükâfatını eksiltmez. Yaptığınızı zayi etmez. Gerçekten Allah gafûr ve rahîmdir/çok bağışlayandır, pek merhametlidir.” mealindeki ayette yer alan “Zira iman henüz kalplerinize girmiş değildir” mealindeki ifadeden de anlaşılacağı gibi, burada amellerden ziyade, imanın konumu sorgulanmış ve samimi müminlerin itaat eden kimseler olduğuna dikkat çekilmiştir. (bk. İbn Aşur, ilgili ayetin tefsiri)

Keza, bu ayetten sonra gelen “De ki: Siz dininizi mi Allah'a öğretiyorsunuz? Oysa göklerde ne var, yerde ne varsa Allah hepsini bilir. Çünkü Allah her şeyi hakkıyla bilendir.” mealindeki ayette, imanlarında samimi olmayanlara cevap verilmesi bu karşılaştırmanın göstergesidir. (krş. Taberi, Razi, Beydavi, Kurtubi, ilgili ayetin tefsiri)

Özetle: Bu ayetlerde “samimi bir mümin olmak için, Allah’a ve resulüne iman etmek, sonra imanında şüpheye düşmemek, sonra da  can ve mallarıyla Allah yolunda cihad etmek gibi zikredilen bütün bu vasıflara sahip olmanın gereğine” işaret edilmiştir. Yani burada Bedevilerin mümin kabul edilmemelerinin gerekçesi, onların içinde “imanlarında şüphe etmemek” de dahil bütün vasıflara sahip olmamaları olarak gösterilmiştir. Yoksa, ayette “bütün vasıfları taşımayanların mümin olmayacakları” manası yoktur. Çünkü, cihad etmeyen kimse imandan çıkmaz. Zira, ehl-i hakkın ittifakıyla “mürtekib-i kebire” (büyük günah işleyen kimse) imandan çıkmaz. Bunu aykırı iddialar tamamen yanlıştır. Aksi takdirde, az bir kısmı hariç, İslam ümmetinin hepsini kâfir kabul etmek gerekir... (bk. İbn Aşur, a.y)

4) “Amelin imandan asli bir cüz olduğunu” iddia edenlerin bir diğer delilleri de “Allah sizin imanınız zayi edecek değildir.” (Bakara, 2/143) mealindeki ayetin ifadesidir. Burada kıblenin Mescid-i Aksa’ya doğru olduğu Mekke döneminde kılınan namazların da zayi olmayacağına işaret edilirken, “Namaz” kavramı “iman” sözcüğüyle ifade edilmiştir. Bu ise, “Amelin imandan olduğunu” gösterir.

Bir Değerlendirme:

Bu ayette salat/namazın “iman” sözcüğüyle ifade edilmesi, “İslam’da imandan sonra en büyük hakikatin namaz olduğuna” işarettir. Çünkü namaz, açıktan yapılan bir İslam nişanı olduğu için, imanın en büyük bir göstergesidir. (bk. İbn Aşur, ilgili ayetin tefsiri)

- Keza, namaz hem sözlü, hem fiili amelleri hem de niyeti ihtiva ettiği için “iman” kavramıyla anılmıştır. (bk. Kurtubi, Şevkani, ilgili yer)

5) Şu hadis de “amelin imandan asli bir cüz olduğu”na delil gösterilmiştir:

Rivayete göre, Peygamberimiz sordu: “Bilir misiniz iman nedir?” İnsanlar “Allah ve resulü en iyisini bilir” dediler. Bunun üzerine Allah’ın Resülü şöyle buyurdu:

“(Allah iman etmek), Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in Allah’ın resulü olduğuna şahadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, ramazan orucunu tutmak ve ganimetten beşte birini (Allah ve resulüne/hazineye vermek suretiyle) eda etmektir.”(Müslim, İman, 24)

Harici/Selefilere göre, burada Namaz, zekat, oruç gibi ameller de iman çerçevesinde zikredilmiştir. Bu da amellerin imandan bir cüz olduğunu göstermektedir.

Bir Değerlendirme:

Hadislerde “iman” kavramı iki manada kullanılmıştır:

a) Asıl iman: Bu iman, amellerin dışında, bağımsız bir şekilde ifade edilen iman esaslarına olan imandır. “İman: Allah’a, meleklerine, Allah’a mülaki olacağına(Likaya), peygamberlerine, yeniden dirilip haşr olacağına iman etmek” manasındaki hadiste ifade edilen iman budur. (el-Ayni, Umdetu’l-Kari, 1/282)

b) Kâmil İman: Bu iman tanımı yukarıda söz konusu ettiğimiz şu hadiste yer almıştır:

“(Allah iman etmek), Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in Allah’ın resulü olduğuna şahadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, ramazan orucunu tutmak ve ganimetten beşte birini(Allah ve resulüne/hazineye vermek suretiyle) eda etmektir.” (Müslim, İman, 24)

 “Zina eden kişi zina ettiği esnada, mümin değildir. Hırsızlık yapan kişi hırsızlık ettiği esnada, mümin değildir. İçki içen kişi içki içtiği esnada, mümin değildir.'' (Buhari, Eşribe, 1)

şeklindeki hadiste ifade edilen iman da “kâmil iman” manasındadır. (bk. Umdetu’l-Kari, a.g.y)

- Yukarıda zikredilen (a) şıkkındaki iman, kişinin cehennemde ebedi kalmasına engel olan imandır. Bu görüş, Harici ve Mutezilenin dışında ittifakla kabul edilen bir husustur.

Buna mukabil, (b) şıkkında yer alan ve “amellerle birlikte zikredilen” iman ise, kişinin cehennem girmesine engel olan imandır. (bk. Umdetu’l-Kari, a.g.y)

Amel işlemeyen kimsenin kâfir olmadığını gösteren bazı delilleri şöyle sıralayabiliriz:

a) “Ey iman edenler! Öldürülen kimselerin hakkını almak için size kısas farz kılındı. Hür hür ile köle köle ile dişi dişi ile kısas olunur. Ama kim, (maktulün velisi olan) kardeşi tarafından affedilirse kısas düşer. Bundan sonra, diyeti ona güzel bir şekilde ve tam olarak ödemek gerekir. Bu esneklik Rabbiniz tarafından bir kolaylık ve lütuftur. Artık kim bundan sonra karşıdakinin hakkına tecavüz ederse, Ona son derece acı bir azap vardır.” (Bakara, 2/178)

mealindeki ayette, yer alan “(eğer katil) kardeşi tarafından affedilirse” ifadesinde katil ile maktulun velisi kardeş olarak adlandırılmıştır. Bu kardeşlik din kardeşliği olduğuna göre, “katil” için de açıkça “mümin” unvanı kullanılmıştır.

Şimdi en büyük bir günah olan adam öldürmek -Kur’an’ın açık ifadesiyle - kişiyi imandan çıkarmaması, “amelin imandan asli bir cüz olduğu” iddiasının çürüklüğünü ortaya koymaktadır.

b) İmam Şafii’ye göre, İman, (kalb ile) tasdik, (dil ile) ikrar ve (uzuvlarla) amel etmektir. Tasdik etmeyen kimse, münafıktır. İkrar etmeyen kimse kâfirdir. Amel etmeyen kimse fasıktır. Bu fasık kimse (şayet affedilmezse) girdiği cehennemde ebedi kalmaz, sonunda yine  cennete girer.

- İmam Şafii ve bir kısım selef alimlerinin “ameli imandan saymaları”, imanın kâmil manasına göre yapılmış bir değerlendirmedir.

c) Meşhur Ebu Zer’in hadisinde amel imandan sayılmamıştır:

Hz. Ebu Zer anlatıyor: Rasulullah (asm): “La ilahe illallah deyip sonra bu ikrar ve iman üzerine vefat eden hiçbir kul yoktur ki cennete girmesin” buyurdu. Ben: “O kişi zina etse, hırsızlık yapsa da mı?” diye sordum. Rasulullah (asm):

“Zina etse de hırsızlık yapsa da” buyurdu. Ben (hayret ederek, tekrar):

“Zina etse de hırsızlık yapsa da mı?” diye sordum. Rasulullah (asm):

“Zina etse de hırsızlık yapsa da” buyurdu. Ben (üçüncü defa):

“Zina etse de, hırsızlık yapsa da mı?” diye sordum. Rasulullah (asm):

“Evet, Ebu Zer'in burnu yere sürtünse de (ona rağmen) o kişi zina etse de hırsızlık yapsa da (cennete girecektir)” buyurdu.(Buhari, Tevhid, 33 ; Müslim, İman, 154/hadis metni Müslim’e aittir)

d) Zina ettiğini dört defa itiraf edip recim cezasıyla öldürülen Maiz hakkında sahabiler iki kısma ayrıldılar. Bir bölümü Mâiz'in helâk olduğunu, başka bir grup ise onun en faziletli tövbeyi yaptığını söylediler. Bu farklı yaklaşım üç gün sürdü.

Daha sonra yanlarına gelen Resulullah (asm) "Mâiz b. Mâlik için dua edin." buyurdu. "Allah Mâiz'e mağfiret eylesin." dediler. Ve devamla şöyle buyurdular:

"Mâiz öyle bir tövbe etti ki, bu tövbe bir ümmet arasında paylaştırılırsa onlara yeterdi." (Müslim, Hudûd, 22; eş-Şevkânî, Neylül-Evtâr, VII, 95,109; ez-Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III, 314 vd.).

Bu sahih hadiste, Hz. Peygamber (asm)'in zina eden bir adam için dua etmesi, tövbesinin çok makbul ve pek kıymetli olduğunu bildirmesi, büyük günah işleyenin imandan çıkmayacağının açık bir delilidir.

Bu konuda daha birçok delil gösterilebilir. Fakat bunlar yeterlidir, diye düşünüyoruz.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun