Cennette herkes aynı mı olacak, güzellik dereceleri olacak mı?

Cennette herkes aynı mı olacak, güzellik dereceleri olacak mı?
Tarih: 14.03.2012 - 00:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

-  İnsanlar bu dünyadaki güzel ya da çirkin suretleriyle mi cennette var olacaklar?
- Böyle güzellik ve çirkinlik kavramı olacaksa, bu neye göre belirlenecek?
- Hurilerin hepsinin tipi aynı mı olacak?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Cevap 1:

Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir konu vardır: Cennete girenlere verilecek beden elbisesi buradaki değildir; oraya özel ve oraya layık yeni bir elbise verilecektir. Bu açıdan dünyadayken hoş görülmeyen hiç bir şey orada olmayacaktır.

Yer altında bir çekirdeğe, aklı olsaydı da, toprağın üstündeki meyveli mükemmel ağacın nasıl olduğunu sorsaydınız, nasıl tarif edecekti? İşte biz de toprak altında olanlar olarak cennet bahçesinde nasıl bir ağaç olacağımızı anlamamız imkansız gibi bir şeydir. Nitekim Efendimiz (asm.) cenneti “Ne göz görmüş, ne kulak işitmiş, ne de insanın kalbine gelmiştir.” (bk. Buhari, Bed'ü'l-Halk 8; Müslim, Cennet 2) buyurarak ne güzel tarif etmiş.

Madem ki cennette bütün lezzetler bütün mertebesiyle bulunacaktır. Ve madem ki bir mümine dünya kadar bir mülk verilecek, içi de saraylar ve bahçelerle doludur. Ve madem ki bir insan bir anda binler yerde aynı anda bulunacaktır.

Öyleyse orada yok yok olacaktır. İnsanın istediği her şey her mertebesiyle olacaktır. Allah’ın hikmeti nasıl isterse ve insanın memnuniyeti nasıl olacaksa öyle olacaktır.

Cennet apayrı bir alem. Bu dünyada Allah'ın bir veli kulu birçok mekanda birlikte bulunup sohbet edebildiğine göre, cennette Allah Resulü (asm) bütün müminlerle aynı anda görüşebilir ve sohbet edebilir. Belli bir mekanda bulunması ve oraya sadece belli mertebedeki kimselerin ulaşarak kendisiyle görüşmeleri söz konusu değildir.

Cennette müminler de bir anda birçok zatın sohbetinde bulunabilecek, bir anda çok farklı zevklere, lezzetlere mazhar olabilecekler O alemi bu dünyada anlamamız mümkün değil. Şu var ki, cennette aynı sohbetten her müminin alacağı feyiz ve sürur farklı olacaktır.

Bediüzzaman Hazretlerinin şu misaliyle bu hakikate bakılabilir. Aynı sofrada bulunan ve aynı nimetleri yiyen insanların tad alma duyguları birbirinden farkıl ise, görünüşte aynı şeyleri yeseler bile aldıkları lezzet birbirinden farklı olacaktır. Buna göre, biz ihlasımızı, ibadetimizi, takvamızı, güzel ahlakımızı inkişaf ettirmek için çaba gösterelim, ta ki o alemdeki hisssemiz ziyade olsun.

Dünyada güzel ve çirkin kavramları vardır. Ancak her şeyiyle hayattar olan cennette çirkin diye bir şey yoktur.

Hadislerden anlaşıldığına göre cennette her bir insana beş yüz senelik, tahminen yeryüzü kadar bir yer verilecektir. Bu kadar geniş bir yerde bütün dostlarıyla beraber olacağı alemle hususi dairesi ayrı olacaktır.

Bununla beraber, bütün kötü huyların cennette yeri yoktur. Bu nedenle kıskançlık olmayacağı gibi helali olmayana şehveti de olmayacaktır. Nitekim, gözü olmayan göremiyor, duyması olmayan duyamıyor. Gözü olmayan birinin yanında sizi görmesinden rahatsız olur musunuz. Henüz şehevi duygusu gelişmemiş bir çocuğun annenizin veya kız kardeşinizin yanında olmasından endişe eder misiniz.

Demek ki, cennette kötü düşünce ve huyların yeri yok. Onlar bu alemde imtihan için verilmiştir. Orada imtihana gerek olmadığından yerleri de yoktur. Sadece helaline olan şehvet duygusu başkasına kapalıdır. Bu nedenle kimse kimseden rahatsız olmayacaktır.

Cennet Nasıl Bir Yerdir?

Cennet; âhiret âleminin saadet köşesi... Cennet; nimet ve ihsan deryası, lezzet ve huzur ülkesi... Cennet; rıza beldesi, dar-üs-selâm. Rabb-ı Rahimimizin rahmetine erenlerin karargâhı...Her türlü noksan ve kusurdan münezzeh olan Rabbimiz, bizlere de elimizden geldiğince günahlardan kaçınmamızı, kötülüklerden temizlenmemizi emrediyor. Tâ ki, bizi bütün kötülüklerden ve kötülerden arı olan dârüsselâmına erdirsin...

Kötü inançların orada yeri yok. Küfür, şirk, dalâlet gibi...
Oraya kötü huylar da giremiyor. Yalan, gıybet, iftira gibi...
Orada noksanlık da bulamazsınız. Hastalık, yorgunluk, uykusuzluk gibi...
O beldenin lügatine giremeyen kelimeler var: ah, of, keşke, eyvah gibi...
O dârüsselâm bunların hepsinden uzaktır...

Ucuna bucağına nazarımızın erişemediği, büyüklüğünü hayalimizin kavrayamadığı bu kâinat bizim imtihan salonumuz. İnsan, mum ışığında, kuru bir tahtanın üstünde ve elinde bir simitle de imtihan olabilir... O halde bu âlem niçin bu kadar muhteşem... Bu kadar çeşitli sebzeler ve meyveler de ne demek?

Koca Güneş imtihan salonumuzdaki lambamız... Bu hal bize geniş bir ufuk açıyor. Keyfiyetini bilemeyeceğimiz âhiret âleminin ne kadar harika olduğunu uzaktan uzağa hayalimize gösteriyor... İmtihan salonu böyle büyük, böyle güzel, böyle muhteşem olursa, saadet ve mükâfat diyarı nasıl olur!?. İmtihanda bu kadar nimetlere mazhar olursak, kim bilir cennette ne gibi ihsanlarla karşılaşacağız... “Dünya âhiretin tarlasıdır.” buyuruyor Allah Resulü ( a.s.m.). Tarla gönül eğlendirme yeri değildir. Tarlada meşakkat vardır, yorulma vardır. Ve tarlada zaman en iyi şekilde değerlendirilir...

Bu hadis-i şerifi ile Resulûllah Efendimiz (a.s.m.) bizlere bu dünya tarlasından en güzel, en verimli biçimde istifade etmemizi tavsiye ediyor. Ve yine, ekeceğimiz şeylerin burada bir çekirdek iken ötede sümbülleneceğini bire bin, yetmiş bin ve daha fazla meyveler vereceğini müjdeliyor bize... Mü’minin yemesi, içmesi, konuşması, dinlemesi, tefekkür etmesi, hepsi birer çekirdek gibi. Bunlar helâl dairesinde işlenirlerse birer cennet ağacı olacaklar...

Dinî ve ilmî bir sohbete katılan insan, orada, o tarlada çok şeyini ekiyor. O mecliste geçen fâni dakikalarına bedel ebediyet kazanıyor. Dinlediği sözlere bedel, cennet sohbetlerini dinlemeğe aday oluyor. Anlamasına, tefekkür etmesine bedel, cennetteki anlayış ve tefekkür gücüne güç katıyor. Seyrettiği mü’min çehrelere bedel, cennette nuranî simalarla karşılaşmağa dua etmiş oluyor...

Helâl lokma yiyen insan, yemesini cennet hesabına ekmiş oluyor. Daima hakkı söyleyen, doğruyu haykıran insan, söz nimetini cennet namına ekmiş oluyor. Fiil, hal ve söz âlemimizdeki bütün sermayemizi bu mânâda değerlendirebilsek, her amelimize karşılık akıl almaz mükâfatlara erecek, cennetimizi buradan hazırlayacak, oradaki azığımızı buradan göndermiş olacağız...

Rabbimiz bize o beldeyi şöyle müjde veriyor:

“Allah, mümin erkeklere ve mü’min kadınlara, altlarından ırmaklar akan cennetler vaat buyurdu... Orada ebedî olarak kalacaklar. Hem de Adn cennetlerinde hoş meskenler var... Allah’ın rızası ise hepsinden büyüktür... İşte asıl büyük saadet de budur.” (Tevbe, 9/72)

Cennet ırmakları için, tertemiz su ırmakları, süt ırmakları, bal ırmakları gibi tefsirler yapılıyor. Ve daha ifade edilemeyen nice ırmaklar... Bu ırmakların küçük misalleri dünyamızda da mevcut. Dünyamızda da her gün bir süt nehri akıyor... Ama biz bu nehrin tamamını birden göremiyor, ancak, memelerden dökülen kısmına vakıf olabiliyoruz... Nil, Dicle, Fırat gibi bu nehirler de, asırlardır bitmeden tükenmeden akıyorlar... Bizi cennet ırmaklarından ve adn cennetlerindeki hoş meskenlerden haberdar eden ve o beldelere hazırlanmaya teşvik buyuran Rabbimiz, âyet-i kerimenin sonunda şu ulvî ders ile kalbimizi rızasına çeviriyor; bütün amellerimizi ihlâsla yapmamızı ders veriyor: “Allah’ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte asıl büyük saadet de budur.”

Babasının sözünü, sadece onun rızasını kazanmak için, severek yerine getiren bir çocukla, bu emri, meselâ, çikolata gözeterek tutan diğer bir çocuk arasındaki fark ne kadar büyüktür!.. Bu inceliği yakalayan ve hayatlarını bu şuurla değerlendiren müminlerin ebedî lütuftan hisseleri, kat kat fazla olacaktır.

Bir de bu ilâhî haberin bütün cennet ehli için geçerli olan şu yönü var: o saadet yurdunun bahtiyar misafirleri bir nimete mazhar olduklarında: “Bu, Rabbimin benden razı olduğunun bir nişanı, bir alâmetidir.” diye düşünerek, ulvî bir haz duyarlar. Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Mektubat’ında bu manayı ne güzel dile getirir:

"Bir padişah-ı zîşânın sana hediye ettiği bir elma lezzeti içinde yüz belki bin elmanın lezzetinin fevkinde bir iltifat-ı şahane lezzetini sana ihsas ve ihsan eder...”

Demek ki cennette hem maddî nimetlerden istifade edilecek, hem de onların çok üstünde manevî hazlar tadılacak... Bunu böyle değerlendirmeyip cenneti sadece ruhanî telâkki etmek, âhiretle ilgili bütün âyetlerin ruhuna ters düşen yanlış ve noksan bir anlayış olur.

Ruh, cennet köşkünü ve hurilerini sadece seyreder... Cennet ırmaklarına bakmakla yetinir... Onların şu veya bu nehir olması onu pek ilgilendirmez. Bu takdirde, dünya nimetlerinden sonsuz denebilecek kadar üstün olan cennet nimetleri, tam tersine dünya nimetlerinden çok aşağı düşmez mi?.. Cennette süt nehrini seyretmektense bu dünyada bir bardak süt içmek daha iyi değil midir?..

Ruh böyle noksan bir cennetle tatmin olmaz... Böyle bir anlayış sadece, haşrin cismanî olmasını aklına sığıştıramayanların vehimlerini tatmin eder; o kadar...Maddî ve manevî her türlü lezzetin asıllarıyla dolu olan cennet yurduna sırattan gidiliyor... Sıratı salimen geçenler cennet kapılarına ulaşıyorlar. Âhiretteki her şey gibi, bu sırat hâdisesinin de çekirdeği dünyada. Bu dünyada bütün işlerini Allah’ın emri üzere yürütenler, dilleriyle daima doğruyu ifade edenler, âhiret âleminde, sıratı salimen geçeceklerdir...

Sıratın sağından da solundan da düşülse altı cehennem. Bu hakikatin da dünyada çekirdeği mevcut... İfrat da insanı helâk ediyor, tefrit de... Yâni aşırılığın her iki cinsi de insana felâket hazırlıyor...Demek ki insan, daima bir eliyle ifratı, diğeriyle tefriti bir kenara itecek ve bir ömür boyu böylece kulaç kulaç yol alacaktır ki, cennete varabilsin; o saadet mahalline ulaşabilsin.

Cevap 2:

Cennetteki hiçbir nimet bir öncekinin aynı değildir. Örneğin bir meyveyi yiyen bir mümin aynı yerde aynı meyveden bir daha yese, bu ikinci meyve bir öncekinden daha mükemmel ve daha lezzetli olacaktır. Bir meyvenin bile aynı olmadığı düşünülürse elbette bir mümine verilen eşlerin de asla aynı olmayacağı anlaşılır.

"İman edip güzel işler yapanlara müjdele: Onların, altından ırmaklar akan bahçeleri olacak. O bahçelerden ne zaman rızık olarak bir meyveyle nasiplenecek olsalar, Bu daha önce bize verilen rızık, derler; çünkü o rızık, benzer şekilde onlara verilmiştir. Onların orada tertemiz eşleri olacak; ve onlar orada ebedî kalacaklar." (Bakara, 2/25)

Cennette sunulan nimetlerin benzerliği konusunda yapılan yorumların başlıcaları şöyledir:

1) Âhirette iman ehline sunulan rızıklar, dünyadaki iyi işlerin meyvesidir. Âdetâ, dünyadaki iyi işler sevaba dönüşmüş ve Cennette rızık olarak verilmiştir. Onun için, Cennet ehli kendilerine verilen rızkı tanır ve "Bunlar, dünyada iken yaptığımız güzel işlerin sonucudur." derler.

2) Cennet nimetleri dünyadakine benzer şekilde sunulur; ancak lezzetleri arasında pek büyük fark vardır.

3) "Daha önce"den maksat, yine cennette, az önce verilmiş olan nimetlerdir.

Buna göre hiçbir nimet bir başkasının aynı olmayacaktır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun