Hz. Peygamber Ve Gayb


"Alemlere rahmet olarak gönderilen (Enbiya, 107)" ve "Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım" (Aclûnî Keşful Hafa, Hadis no:2123)taltifine mazhar olan Hz.Peygamber, elbette gayb bilgisi yönünden de en seçkin bir konumdadır.

Bazıları, " De ki: Ben size "Allahın hazineleri benim yanımdadır" demiyorum. Gaybı da bilmem." (Enam, 50) ayetinden hareketle, "Hz.Peygamber gaybdan haber vermemiştir. "İlerde şöyle olacak, böyle olacak..." tarzında Ona nisbet edilen şeyler, zamanla bazıları tarafından uydurulmuştur" iddiasındadırlar. Halbuki, Kuranı dikkatle okusalar böyle bir iddiaya girişmeyeceklerdi. Zira Hz.Peygamber kendiliğinden gaybı bilmez. Fakat Allah Ona bildirir, Oda ümmetine haber verir.

Tefsiri asırlarca medreselerde ders kitabı olarak okutulan Kâdı Beydâvî, "ben gaybı da bilmem" ayetini "bana vahiy edilmedikçe ve kendisine bir delil bırakılmayınca" kaydını söyleyerek tefsir eder. ( Beydâvî, Envarut-Tenzil ve Esrarut-Tevîl, I, 380 )

Sözün burasında, Hz.Peygamberin birbirinden farklılık arzeden iki şahsiyetine dikkat çekmekle yarar görüyoruz.

1-Beşerî yönü

2-Risalet yönü.

Hz. Peygamber, beşeri yönü itibariyle bizim gibi bir insandır. Oda yer, içer, sıcaktan soğuktan etkilenir. Yarın ne olacak, ilerde neler olacak bilemez. Risalet yönüyle ise, vahye mazhardır. Allahdan gelen mesajlara bir alıcı durumundadır. Beşeriyet itibariyle "zelle" denilen bir yanılması olsa, vahiyle yönlendirilen bir konumdadır.

Mesela, Tebük savaşına katılmamak için kendisinden izin isteyen münafıklara izin vermiştir. Gelen ayetlerde kendisine şöyle hitap edilir: " Allah seni affetsin, niye onlara izin verdin..." (Tevbe, 43).

Abdullah B. Mektum, âmâ bir insandır. Birgün peygamberimiz Mekkenin önde gelen müşriklerine İslamı anlatırken, Rasulullahın sesini duyar, oraya gelip der "Ya Rasulullah Allahın sana öğrettiklerinden bana öğret" Peygamberimiz o esnada onunla meşgul olmak istemez. Yüzünü ekşitir, ondan yüz çevirir. Diğerlerine anlatmayı daha uygun bulur. Bu olay üzerine gelen "Abese" suresinin ilk ayetlerinde Onun bu tavrının yanlış olduğu, bir daha böyle yapmaması hatırlatılır. (En-Nesefî, Medarik, IV, 332)

Peygamberin beşerî yönünün en belirgin örneklerinden birisi, şu olayda kendini göstermektedir:

Hz. Peygamber Medineye geldiğinde Medine ahalisinin hurmaları aşıladığını görür. "Sanırım yapmasanız daha iyi olur" der. Bunun üzerine aşılamayı bırakırlar; verim düşer. Durum Rasulullaha söylenince "Ben ancak bir beşerim. Dininizden bir şey size söylediğimde onu yapın. Kendi reyimle birşey emredersem, bilin ki ben de bir insanım" "Siz, dünyanızın işini benden daha iyi bilirsiniz"der. (Müslim, Fedail, 140-141)

Yeri gelmişken şunu da belirtmek gerekir: Peygamberin bir beşer olması, Onun için bir noksanlık değil, aksine bir kemâldir. Bir beşer değil de, bir melek olsaydı, insanlara önder olamazdı, rehberlik edemezdi.

Mesela, peygamberimizin yanına gelen davacı-davalılara gayb bilgisiyle hüküm verseydi bizlere örnek olamazdı. Halbuki şöyle diyor: "Siz bana davacı veya davalı olarak gelirsiniz. Olur ki, bazınız davasını daha güzel anlatır. Bende onun lehine hüküm veririm. Kime bu şekilde kardeşinin hakkından verirsem bilsin ki, ona ateşten bir parça vermiş olurum. (Buhari, Şehadat, 27)


Sahabiler, Hz. Peygamberin beşeriyet ve risalet yönlerini ayırt edebiliyorlardı. Mesela, Bedir savaşı öncesi Rasulullah orduyu bir yere yerleştirdiğinde sahabilerden Hubab B.Münzir "Ya Rasulullah, eğer buraya yerleşmemiz Allahdan sana gelen bir vahiyle değilse, suları tutup düşmana göre avantajlı bir durumda olmamız daha uygundur" der. Hz.Peygamber uygun görür. Hubabın görüşüne göre hareket edilir. (İbnu Hişam, Es-Sîre, II,272)

Görüldüğü üzere, hem Rasulullah, hem de ashabı Onun beşeri yönüyle risalet yönünü birbirinden ayırt etmektedir.

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun