Dinler bir kültürel alışkanlık mıdır?

Tarih: 02.04.2016 - 13:06 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Kültürün + ana unsuru vardır. Bunlar Dil Sanat tarihi Gelenek görenek ve İnanç sistemleridir.
- Mesela Göktürk devleti ele alalım. Gök tanrı inancına sahipler kut anlayışı var. Yani tanrı üzerinden gönderilen bir elçi gibi görülüyor. Mesela o zaman ait kaya resimleri var bu kayalarda insanlar ellerini açmış göğe doğru dua ediyorlar. Yani ta 6. yüzyıldan bu yana Türkler için buraya gelen bir kültür,. Yani kültür ve medeniyetler tarafından oluşuyor inanç sistemleri.
- Yani şu anda inancımızı oluşturan unsurlar kültürel faaliyetlerle bağlantılı mıdır?
- Yani Kuran gökten indiriliyor olmasının bununla bağlantısı var mı?
- Kafam karışık Allah rızası için sorularıma cevap verin.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- İlk İnsan ve insanlığın babası olan Hz. Âdem, aynı zamanda ilk peygamberdir. Allah insanı yarattığı zaman onu kendine muhatap olacak şekilde donatmıştır. Akıl, fikir, gönül unsurları bu donanımlardan bazılarıdır.

İlahi hitaba kabiliyetli yarattığı insanlarla iletişim kurmak için -elçi olarak seçtiği bazı kimselere- melek vasıtasıyla vahyini göndermiştir. Böylece insanlık tarihi hiçbir zaman peygambersiz kalmamıştır.

“Biz seni hakikat ehli bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik; çünkü hiçbir topluluk yoktur ki içlerinden bir uyarıcı gelip geçmemiş olsun.” (Fatır, 35/24)

mealindeki ayette bu gerçeğe vurgu yapılmıştır.

Bu açıklamalardan anlaşıldığı üzere, Türkler dahil  her bir millet, her bir topluluk mutlaka Allah tarafından gönderilen bir peygamberin mesajını almıştır.

Ancak, zamanla dindar olan insanların çocukları heva ve heveslerine kapılarak hak dinden uzaklaşmış ve yaratılıştan var olan dini duygularını tatmin etmek için bildikleri bazı dini ritüelleri de canlı tutmuşlardır.

Bu cümleden olarak, güneşe, Aya, yıldızlara, ağaca, ateşe tapmış olmalarına rağmen, edindikleri bu totem ve putların yanında hak dindeki atalarından kalma bazı gerçekleri de unutmamışlardır. Kur’an’da Cahiliye Araplarının putlara taptıklarını , fakat Allah’ı inkâr etmediklerini bildirmiştir:

“İyi bilin ki halis din, yalnız Allah için olandır. Ondan başka hâmiler edinenler ise, 'Allah katında yakınlığa vesile olsun diye onlara tapıyoruz.' derler.” (Zümer, 39/3)

mealindeki ayette bu gerçeğin altı çizilmiştir.

Demek ki, hangi topluluk olursa olsun, İslam’dan önce -putlara taptıkları halde- yine hakiki dinin bazı unsurlarını taşımışlarsa, bunlar peygamberler vasıtasıyla gelen hak dinlerin birer kalıntılarıdır...

Hiçbir hak din, bir gelenek ve kültürle bağlantılı olarak ortaya çıkmamıştır. Bunun en açık delili, Kur’an’ın ortaya koyduğu gerçekler, o günkü müşrik topluluğun bütün dini geleneklerini ve kültürlerini altüst etmiştir.

Bediüzzaman Hazretlerinin şu sözlerini güzelce anlayarak okuyan bir kimse, hak olan semavi dinlerin, mevcut kültürün etkisinden çok uzak oldukları gibi, o kültürü ortadan kaldırmak için pek çok prensipler vazettiklerini rahatlıkla kavrayacaktır:

“Bilirsin ki, sigara gibi küçük bir âdeti, küçük bir kavimde büyük bir hâkim, büyük bir himmetle ancak daimî kaldırabilir."

"Halbuki bak bu zât, büyük ve çok âdetleri; hem inadçı, mutaassıb büyük kavimlerden, zahirî küçük bir kuvvetle, küçük bir himmetle, az bir zamanda ref'edip yerlerine öyle secaya-yı âliyeyi ki, dem ve damarlarına karışmış derecede sabit olarak vaz' ve tesbit eyliyor. Bunun gibi daha pek çok hârika icraatı yapıyor."

"İşte şu Asr-ı Saadeti görmeyenlere, Ceziret-ül Arab'ı gözlerine sokuyoruz. Haydi yüzer feylesofu alsınlar, oraya gitsinler. Yüz sene çalışsınlar. O zâtın, o zamana nisbeten bir senede yaptığının yüzden birisini acaba yapabilirler mi?” (Sözler, s. 237-238)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun