Enam suresinde geçen, Rablerinden gelen ayetler, nelerdir?

Tarih: 08.08.2015 - 01:19 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bu surede geçen 4. 5. 6. ve 14. ayetleri açıklar mısınız?
- Allah ne demek istemiş acaba anlayamadım.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İlgili ayetler ve açıklaması:

4. Rablerinin ayetlerinden onlara bir ayet gelmeye görsün, o ayetlerden ille de yüz çevirirler.

5. Gerçekten onlar, kendilerine hak geldiğinde onu yalanlamışlardır. Fakat yakında onlara alay ettikleri şeyin haberleri gelecektir.

Burada geçen ayet, bilhassa Allah'ın tek tanrı olduğuna delalet eden kanıtlar, Hz. Peygamber (asm)'in verdiği haberlerin, özellikle vahdaniyetle (Allah'ın birliği) ilgili bilgilerin doğruluğunu gösteren ve müşrikleri, fesahat ve belagatta bir örneğini ortaya koymaktan aciz bırakan Kur'an ayetleri veya Resulullah'ın Kur'an dışındaki mucizeleri şeklinde tefsir edilmiştir.

“Ayetlerden yüz çevirme" ise, Mekke putperestlerinin göze hitap eden mucizeleri reddetmeleri, Kur'an-ı Kerim'i dinlemeye tahammül edemeyip ona kulak vermekten veya onu dinledikleri halde sırf inat ve kibirlerinden ötürü onun bir mucize ve gerçek olduğunu itiraftan kaçınmaları şeklinde açıklanmıştır.

"Alay ettikleri şeyin haberleri" ise, kıyametin gerçekleşmesi ve ahiret azabı veya İslam'ın doğması ve isminin yükselmesi sırasında, şirkin ve küfrün çöküşü ya da inkarcıların Müslümanlar karşısındaki hezimetleriyle ilgili olarak Kur'an'ın verdiği haberlerdir.

Bu bilgiler ışığında bu ayetler şu şekilde açıklanmıştır:

O müşriklere ve inkarcılara, üzerinde düşünüp taşınmaları gereken bir ayet, bir delil veya mucize geldiğinde muhakkak surette rablerinden gelen bu türlü ayetlerden yüz çevirirler; onların doğru olup olmadığı hususunda ciddi ve samimi olarak zihin yormadan, akıllanın kullanarak düşünüp taşınmadan hemen red ve inkar ederler.

İşte böylece onlar bütün ayetlerin, delil ve mucizelerin en yücesi ve en şereflisi olan hak, yani Kur'an kendilerine geldiği zaman, onu da yalanlayıp inkar etmişlerdir.

Ancak böyle yalanladıkları, üstelik bir de alaya aldıkları Kur'an'ın bildirdiği haberler, yani kıyamet ve ahiret azabını ya da İslam'ın doğuşu ve onun adının yükselişi sırasında inkarcıların başlarına gelecek azap ve yıkımı, Müslümanlar karşısında uğrayacakları hezimeti görünce ne ile alay ettiklerinin farkına varacaklardır.

6. Görmediler mi ki, onlardan önce yeryüzünde size vermediğimiz onca imkânı kendilerine verdiğimiz, gökten üzerlerine bol bol yağmur indirip (evlerinin) altlarından ırmaklar akıttığımız nice nesilleri helak ettik. Biz onları günahları sebebiyle helak ettik ve onların ardından başka nesiller meydana getirdik.

Başka ayetlerde de geçen ve "nesiller" diye çevirdiğimiz karn kelimesinin iki anlamı vardır:

a) Bir dönemde yaşamış millet, kavim, nesil, kuşak,
b) Uzun bir süreyi kapsayan dönem, asır, yüzyıl.

Kelime bu ayette ilk anlamıyla kullanılmıştır.

Nitekim Hz. Peygamber (asm)'in "Nesillerin (kurun) en hayırlısı benim neslim (karn), sonra bunları izleyenler, sonra da bu sonuncuları izleyen nesildir." manasındaki hadisinde de karn bu ilk anlamında geçmektedir. (Buhârî, Şehadat, 9; Tirmizî, Fiten, 45)

Bazı tefsirlerde gök anlamındaki sema kelimesinin bu ayette "yağmur" manasına geldiği belirtilmiştir (meselâ bk. İbn Aşur, ilgili ayetin tefsiri)

Bu ayette özel olarak müşrik Araplar'a hitap edilmekle birlikte umumiyetle batıl inançlara sapan kötülüklere dalan ve bu suretle top yekun helake müstahak olan her millet için bir tehdit ve uyan olmak üzere şöyle buyurulmuş olmaktadır:

O kendi güçlerine güvenerek inkarcılıkta, haksızlık ve batılda direnenler, geçmiş milletlerin kalıntılarını, tarihî izlerini inceleyip öğrenerek, bizim (sonsuz kudret sahibi yüce Allah) nice nesilleri helak ettiğimizi görmediler mi? Biz onlara, yeryüzünde size verdiğimizden daha fazlasını vermiş; onları, bol yağmuruyla, bolluk ve bereketiyle cennet gibi ülkelere sahip kılmıştık; onlar bu ülkeleri vatan tutup medeniyetler kurmuşlardı. Sonra da günahları yüzünden onları helak ettik ve onların ardından başka nesiller, nice milletler meydana getirdik. Şimdi, sizden daha güçlü olan bu milletleri tarihten silen yüce kudretin sizi helak etmeyeceğini mi düşünüyorsunuz?

Ayet-i kerime güçlerine, servetlerine, sahip oldukları diğer bedenî ve maddî imkanlara aklanarak Allah'a asi olan, şımaran, ellerindeki her şeyi kendisine borçlu bulunduğu rablerini unutarak dalalete sapıp azgınlaşan, günahlara boğulan toplumlara karşı genel bir tehdit ve uyandır.

Kur'ân-ı Kerîm'de bu tarihî tecrübeye büyük önem verilmiş; çeşitli vesilelerle eski milletlerin hayatları ve akıbetleri anlatılırken özellikle kötülük ve zulüm-leri, azgınlaşıp isyan etmeleri yüzünden helak edildikleri ve böylece tarih sahnesinden silindikleri anlatılarak insanların bu tarihî gerçekten ibret alıp sünnetullahı daima göz önünde tutmaları, şimdi sahip oldukları imkânların kendilerini felaketlerden koruyamayacağını iyi bilmeleri ve hayatlarını buna göre düzenlemeleri istenmiştir.

Ad, Semud gibi çok eski dönemlerde yaşamış kavimler yanında, daha yakın çağlardaki birçok devletin, imparatorluğun çöküşü veya tarihten silinişinin temelinde de aynı olumsuz sebeplerin yattığında kuşku yoktur.

Buna karşılık, inançta, ahlâk ve fazilette, idare ve siyasette doğru yoldan gittiği, hak ve adalet üzere bulunduğu halde helak olmuş tek bir millet yoktur.

14. De ki: "Gökleri ve yeri yoktan var eden, yedirdiği halde yedirilmeyen Allah'tan başkasını mı dost edineceğim!" De ki: "Bana Müslüman olanların ilki olmam emredildi ve sakın müşriklerden olma (denildi)".

"Dost" diye çevirdiğimiz veli ve "yoktan var eden" diye çevirdiğimiz fâtır, esmâ-i hüsnâdan olup ilki Allah'ın yönetici, yardımcı ve dost olduğunu; ikincisi de yapıp yaratan, yokluktan varlık sahnesine çıkaran olduğunu ifade eder.

Bu ayette yüce Allah, kısaca "yedirip yedirilmeyen" şeklinde tavsif edilerek bütün varlıkların azıklarını, ihtiyaçlarını karşılarken kendisinin yedirilmekten, ihtiyaçtan münezzeh olduğu ifade buyurulmuştur. Çünkü bütün uydurma tanrılar aslında birer hiç olup kendi bağlılarınca beslendikleri, desteklendikleri, büyültüldükleri, ululandıkları halde beslenmeye muhtaç olmayan, her şeye kendisi değer kazandırıp hiçbir kimsenin ve hiçbir şeyin kendisine değer katmasına, destek vermesine muhtaç olmayan, dolayısıyla gerçek anlamıyla uluhiyyete lâyık olan tek varlık O'dur.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun