İmani konuların Kur'an'da ispatı yapılıyor da hadislerde yapılamaması Peygamberimizin zeki olmadığını göstermez mi?

Tarih: 01.08.2014 - 10:55 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Fetanet sıfatı, umum peygamberlerin olmazsa olmaz şartıdır. Fetanet, mükemmel akıl ve üstün zekâ demektir. Bütün peygamberlerin efendisi olan Hz. Muhammed (asm)’de bu vasıf en zirvededir.

Kafirler de dahil Hz. Muhammed (asm)’in harika bir akıl ve zekâya sahip olduğu aklı başında bütün insanlar tarafından kabul edilmektedir.

Binlerce hadis-i şerif, ilahi vahyin yanında onun aklının, harika zekâsının da göstergesidir.

Kur’an’da çok veciz ifade edilen ve ondan başka kimsenin bilmediği yüzlerce prensip vardır. Namazın kılınış şekli, haccın eda edilmesinin şekli, zekâtın veriliş şekli, orucun tutulma şekli gibi pek çok İslam hükümleri Kur’an’dan istinbat etmesi / çıkarıp ortaya koyması, onun aklı ve zekada da eşsiz bir insan olduğunun göstergesidir. Nitekim İmam Şafii gibi birçok müctehid alimlere göre hadis-i şeriflerde anlatılan sünnet-i nebeviye tamamen Kur’an’ın bir tefsiri hükmündedir.

Sahabeler arasında edebiyatta en ileride olan dört halife ve benzerlerinin her zaman onu rehber edinmeleri, bilmediklerini ona sormaları, Kur’an’ın açıklamalarını ondan istemeleri bu davanın cerhedilmez / şüphe götürmez şahididir.

“(Ey Reslullah’ın hanımları!) Oturun da evlerinizde okunan Allah’ın ayetlerini ve Resulullahın hikmetlerini anın. Allah muhakkak ki latiftir, habirdir / ilmi en gizli şeylere bile nüfuz eder, her şeyden haberdardır.” (Ahzab, 33/34)

mealindeki ayette Kur’an’ın yanında Hz. Peygamber (asm)'in sözlü ve fiili sünnetine da “hikmet” kavramıyla işaret edilmiştir. Hikmet, akılları tatmin eden sağlam bilgiler demektir. Hikmeti ders verenden daha akıllı kim olabilir?  Bu da Hz. Peygamber (asm)'in Allah katındaki üstün akıl ve zekâsına bir işarettir. 

İmanî konuların Kur’an’daki ispatları olduktan sonra, aynı şeyleri hadislerde tekrar etmek belagate aykırıdır. Bununla beraber, bu konuda binlerce hadisleri ihtiva eden onlarca hadis kaynağını taradıktan sonra ancak bir yargıya varılabilir. Kaldı ki akla hitap eden ve aklı ikna etmeye yönelik onlarca hadis vardır. 

Bir misal olarak şu hadis-i şerife bakılabilir. Hz. Bu Hüreyre anlatıyor:

Bedevi adamlardan biri Resulullah (asm)’a geldi ve “Benim eşim,siyah bir çocuk doğurdu.” dedi (bununla kendisine benzemeyen çocuğun annesinden şüphe ettiğini bildirmek istedi). 

Hz. Peygamber (asm): “Develerin var mı?” diye sordu. Adam: “Evet” deyince, “Develerin rengi nasıl?” diye sordu. Adam: “Kırmızıdır” diye cevap verdi. Hz. Peygamber (asm): “Peki aralarında hiç esmer / siyaha yakın renkte olanları yok mu?” diye sorunca, adam “Var” dedi. Hz. Peygamber (asm) “Bu renk nereden geldi (kırmızı develerden esmer tenli yavruların bu renginin sebebi ne?)” diye sorunca, adam: “Herhalde (atalarından gelen) bir damar çekmiş.” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (asm): “Her halde senin bu çocuğuna da (atalarından gelen siyah) bir damar çekmiş” diye buyurdu ve çocuğun kendisine aidiyetini inkâr etmesine izin vermedi.” (Buhari, Hudud,41, İ’tisam,12; Müslim, Lian, 18-20 / 1500)

Bu örnek aynı zamanda bilimsel bir gerçeğin de işaretidir. Çünkü her bir insanda, kıyamete kadar kendi neslinden gelecek insanların renk ve ırk karakterleri mevcuttur. 

Hz. Peygamber (asm)'in Husayn ile geçen şu diyaloğu da insanları imana çağırırken gösterdiği fetanetin bir örneğidir: 

Husayn, Hz. Peygamber (asm)'e gelerek şöyle demiştir:

– Yâ Muhammed! Sana ne oluyor ki, atalarımız aleyhinde konuşmaların kulağımıza kadar gelip duruyor? Halbuki Senin baban, çok iyi ve hayırlı birisiydi!

(Hz. Peygamber) önce:

– Yâ Husayn! Sen, kaç ilaha kulluk ediyorsun, diye sordu.

– Yedisi yerde, biri de gökte olmak üzere sekiz!

– Başına bir sıkıntı geldiğinde hangisinden yardım istiyorsun?

– Göktekinden!

– Malın kaybolduğunda hangisine yalvarıyorsun?

– Göktekine!

– Peki, sıkışıp da ihtiyacını gidermesi için kendisine yalvardığın Allah, tek başına senin bütün ihtiyaçlarını giderdiği halde sen, nasıl oluyor da O’na başkalarını ortak koşup başka ilahları O’na denk görebiliyor, isteklerinde kimseyi kendisine ortak etmediğin o Allah’a, iş bitip de şükretmeye gelince başka ortaklar üretiyorsun? Ey Husayn! Gel, sen de bir olan o Allah’a teslim ol!..(İbn Hacer, İsâbe, 1/337)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun