Sosyal Darwinizm adalet-i izafiye üzerine mi işliyor?

Sosyal Darwinizm, Darwin Teorisinin, sosyal alana da uygulanmış şeklidir. Darwin Teorisinde prensip; “Çevre şatlarına uyabilen kuvvetli canlılar hayatta kalır, zayıflar ise, ortamdan elenir” şeklindedir.

 Adalet-i mahza,tam ve mükemmel adalet şeklidir. Bu, bir şahsın hakkını, hukukunu, bütün insanlar için de olsa, feda etmeyen adalettir.Bu adalette, hiç bir kimsenin en küçük bir hakkı çiğnenmez.

Adalet-i izafiyede ise, toplumun menfaati için, fert feda edilir. Burada toplum düşünülür, şahsın hakkı ve hukuku dikkate alınmaz. Mesela, bir grup içinde birisi, bir ferdi haksız yere öldürse, öldürenin tesbiti mümkünse, bu tesbit edilir ve sadece suçluya ceza verilir. İşte bu adalet şekli, adalet-i mahzadır. Şayet, o gruptan kimin bu suçu işlediği tesbit edilmiyorsa, o zaman o gruptaki kişilerin hepsi suçlu olarak kabul edilir ve cezalandırılır. Bu da adalet-i izafiyedir.

 Şimdi bu düsturlar çerçevesinde, sosyal Darwinizmcilerin hangi adaleti uyguladığını sen tayin et. Onların felsefesinde, kuvvetli olan haklıdır ve yaşama şansı vardır. Onlar da kendileridir. Diğer ülke insanları, maymuna yakındır ve insanlık mertebesine çıkmamıştır. Dolayısıyla yaşama hakları yoktur.

Hâlbuki Allah’ın koyduğu kanunda, bir insanı haksız yere öldürme, bütün insanlığı öldürme gibi, büyük bir cinayet olarak tanımlanır. Her ferdin hukukunun ve hayat hakkının kutsal olduğu, haksız olarak hiçbir şekilde o hayata son verilemeyeceği belirtilir. Hatta bu o insanın kendi hayatı bile olsa, o hayatına intihar ile son veremez. Şayet bir kimse intihar ile kendi hayatına son verse, ahirette, bir insanı haksız olarak öldürme cezası ile muamele göreceği beyan ediliyor.

Şimdi bu durumda, yeryüzünde kendilerinden başkalarına yaşama hakkı tanımayan, kuvvetliyi haklı gören Batı felsefesi taraftarları mı, yoksa, bırakın insanın suçsuz yere öldürülmesini, karıncaya bile ayak basmayı yasaklayan bir inancın sahipleri mi daha medenî ve soysaldır?   İşte Allah’ın koyduğu bu adalet sisteminde, kuvvetli olan haklı değil, haklı olan kuvvetlidir. O kul hakkı her şeyin üstünde tutuluyor. Allah fertlerin hatalarından dolayı günahlarını bağışlayıp affedebiliyor. Ancak kul hakkına karışmıyor. Onu, hak sahibinin rızası olmadan affetmiyor.

Böyle bir adalet sistemine, İnsanı balık ve tarla faresinden evrimleştiren Batı felsefesinin, değil aklı, hayali bile yetişemez. Onların bu felsefesi, insanın dünya hayatını berbat ettiği gibi, ahiret hayatını da mahvetmiştir. Hayatı, tesadüflerin eseri olarak ortaya çıkmış, gayesiz bir mücadelen ibaret gören ve evrim felsefesinden beslenen Batı medeniyetinin; ne medeniyet adına, ne insanlık adına, ne ahlak adına ve ne adalet ve hukuk adına, insanlığa sunacağı güzel hiçbir şey yoktur.

Onların dem vurduğu; adalet, hak, hukuk ve medeniyet, Akif’in tarifiyle, tek dişi kalmış, başkasını yutmakla 
beslenen bir canavardır. 

Bunun en düşündürücü tarafı ise, böyle bir felsefenin, insanlık için en doğru, en ideal bir düşünce sistemi ve hayat tarzı olduğu ve tamamen bilimsel bilgiye dayandığının, gençlere, muhtelif bilim disiplinlerinde, devamlı empoze edilmesidir. Bu, bilimsel bilgi adına, tam bir beyin yıkama ve ideolojik bir faaliyettir. Bu konuda, bilim adına, bilimsel düşünce üzerindeki baskı ve nüfuzun kaldırılmasına bütün insanlık, hava ve suya muhtaç olduğu kadar, ihtiyaç duymaktadır. İnsanlığın şiddetle muhtaç olduğu, akıl ve mantığın gerektirdiği Hak ve hakikat yoluna ulaşması ise, batıl inançta ısrar eden bilim adamlarının, her türlü menfaati bir kenara iterek, vicdanlarının sesini dinlemesine ve o vicdanı arzularının doğrultusunda hareket etmesine bağlı gözüküyor. Dua edelim ki, bu bekleyiş çok uzun sürmesin.

Selam ve Dua ile...

Prof.Dr.Adem Tatlı

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Okunma sayısı : 90
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun