"Ne mutlu, Allah'ın iyilik ve hayrın anahtarlarını eline verdiği kimselere!.." Bu hadisi nasıl anlamak gerekir?

Tarih: 30.04.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

“Kimi insanlar kötülüğe kapalı, hayra açıktırlar. Kimi insanlar da kötülüğe açık, iyiliğe kapalıdırlar. Allah’ın hayır anahtarlarını eline verdiği kimseye ne mutlu! Allah’ın kötülük anahtarlarını eline verdiği kimseye de ne yazık.” (İbn-i Mâce, 237)

Her insan imtihanın gereği olarak, hem iyi hem de kötü meyiller taşımaktadır. Bunlardan herhangi birisini kullanma tercihi kişinin kendisine bırakılmıştır. Aklının, imanının, kalbinin, vicdanının sesine kulak verenler, âdeta iyiliğin anahtarını ellerine almış konumdadır. Nefsinin, hevasının sesine kulak verenler ise, kötülüğün anahtarını ellerine almış olurlar.

Hadiste, iyilik Allah’a verilmiştir. “Ne mutlu, Allah’ın iyilik ve hayrın anahtarlarını eline verdiği kimselere!” İfadesi bunu göstermektedir.

Kötülük ise, kişinin kendisine verilmiştir. “Yazıklar olsun, kötülük ve şer anahtarlarını eline alan kişilere!” ifadesi bunu göstermektedir. Bu ifadeler “Sana bir iyilik gelirse o Allah’tandır, başına bir kötülük gelirse o da senin kendi nefsindendir.” (Nisa, 4/79) mealindeki ayetin manasına uygundur. Bu gerçeğin bir tezahürüdür ki, peygamberler dahil, herkes ancak Allah’ın lütuf ve keremiyle, ihsan ve rahmetiyle cennete girebilir.

Bir âyette gaybın anahtarlarının (mefatihu’l-gayb) Allah’ın nezdinde bulunduğu bildirilmektedir: 

“De ki: Rabbimiz sizi ve bizi kıyamet günü bir araya toplayacak, sonra da aramızda hak ile hüküm verecektir. O gerçeği apaçık ortaya koyan (el-Fettâh), hakkıyla bilendir.” (Sebe, 34/26)

Kâinatta meydana gelen her şeyin ilâhî kudretin bir eseri olduğu muhakkaktır. Bununla birlikte Allah Teâlâ bu maddî âlemde her şey için bir sebep yaratmıştır. Bu kanun dolayısıyla, O’nun ‘el-Fettâh’ isminin manevî anahtarıyla dünyada açılacak olan her kapının, duyularla da algılanabilen bir maddî anahtarı bulunmaktadır. Bu hususu göz önünde bulunduran İslâm âlimleri bu isimle ilgili açıklamalarında, daha çok ilâhî fethin manevî cephesine ağırlık vermişlerdir. Nitekim imam el-Mâturûdî’nin ‘el-Fettâh’ ismine, ‘Bilinmezlik perdesini kaldırıp gerçeği ortaya koyan’ şeklinde bir anlam verdiği bilinmektedir. (B. Topaloğlu, “Fettâh”, DİA., XII, 483)

İmam Kurtubî şöyle der:

“Ey Allah’ın kalp kilitlerini açtığı ve kendi katından üzerine nurlar yağdırdığı kişi! Allah’ın kapılarının sana açtığı gibi sen de ilim anahtarlarıyla cahil ve bilgisiz kimselerin kapalı kalplerini aç ve onların gönüllerini fethet. Yüce Allah’ın şöyle buyurduğunu unutma: “Allah’ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsanda bulun.” (Kasas, 28/77) Eğer Allah sana bu kapıyı açmamış, ama sana bol zâhirî rızık vermişse, sen de açık kalpli ve cömert bir ele sahip ol. Cimrilik etme, anahtarı kaybolmayan ve asla kapanmayan ve tükenmeyen hazinelerden infak ettiğini unutma. Eğer bu kapı da sana açılmamışsa, Hazreti Peygamber’in (s.a.v.) buyurduğu gibi, elinde kötülüğe kapalı, hayra açık anahtarı bulunan kimse gibi olmaya çalış.” Kurtubi bu açıklamadan sonra yukarıdaki hadisi aktarmıştır. (İmam Kurtubî, el-Esnâ fî Şerhi Esmâillâhi’l-Hüsnâ)

“Ey kapılar açan Allah’ım! Bizim için de hayır kapıları aç. Ey bütün iyiliklerin bütün kapılarını açan Fettâh! Fethinle basiretimi aç, gönlümü feth eyle.” (Abdülkadir Geylânî, Esmâü’l-Hüsnâ Kasidesi)

İlave bilgi için tıklayınız:

İyilikleri Allah'tan, kötülükleri nefisten bilmek.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun