Cenneti tarif eden "eni gökle yerin genişliği kadar" (Hadid, 57/21) ayeti ile "genişliği göklerle yer arası kadar" (Al-i İmran, 3/133) ayeti arasında bir çelişki var mıdır?

Tarih: 02.02.2010 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Herhalde çelişki gibi görülen şey “Eni (genişliği) , gökle yerin genişliği kadar olan…cennet” ifadesi ile “Genişliği (eni), göklerle yer arası kadar olan… cennet” ifadesidir.

Önce şunu belirtelim ki, bu ayetlerin hiçbirinde “göklerle yer arası kadar...” ifadesi yoktur.

Al-i İmran suresindeki ayette “semavat = gökler” çoğul şeklinde, Hadid suresindeki ayette ise, “sema = gök” tekil olarak kullanılmıştır. Bunda bir çelişki yoktur. Çünkü, “sema” kelimesi bir cins isim olduğu için çoğul (gökler) manasını da vermektedir. Nitekim Türkçe’de de bunu görüyoruz; bazen “gök”, bazen de “gökler” diyoruz ve aynı şeyi kastediyoruz.

Diğer bir farklı nokta da şudur: Al-i İmran suresindeki ayette -meal olarak- “…genişliği/eni göklerle yer (genişliği kadar) olan cennet” şeklindedir. Hadid suresindeki ayette ise, “...genişliği/eni gökle yer genişliği gibi (kadar) olan cennet” şeklindedir.

Yani tek fark, Al-i İmran suresinde teşbih edatı olan “Kef” harfi kullanılması, Hadid suresinde ise bu edatın kullanılmamasıdır; fakat mana aynıdır. Bu bir tefennün sanatıdır. Biri teşbih-i sarih, diğeri teşbih-i beliğdir, yani ÇELİŞKİ yoktur.

Merhum Elmalılı Hamdi, soruda geçen Al-i İmran suresindeki ayeti şöyle tefsir eder:

“Cennet", dâr-ı saadet (saadet evi) olan ebedî vatan, o gizli bahçe ki "altından ırmaklar akan cennetler" den birisi veya hepsi. "Arz"; tûl (uzunluk) karşılığı "en" veya vüs'at (genişlik) veya karşılık ve bedel mânâsınadır ki, bir şey satın almak için arz olunur.

Diğer bir âyette "Genişliği, gökle yerin genişliği gibi olan cennete koşuşun." (Hadid, 57/ 2 1) buyurulduğundan, burada da teşbih (benzetme) "kef"in hazfi (düşmesi)yle "Onun eni, göklerin ve yerin enidir." mânâsı gözetilmiştir. Ve bu teşbihin hakikî veya genişliğin büyüklüğünden kinaye olduğu da bahis konusu edilmiştir.

İbnü Abbas ve Said b. Cübeyr ve cumhûr (çoğunluk) demişlerdir ki: "Gökler ve yer, kumaş gibi yayılıp birbirine ulanınca cennetin enine bir ölçü olur. Uzunluğunu ise Allah'tan başka kimse bilmez".

Bu görüşe göre cennet, semalardan daha büyük demektir. Bazı nebevî hadislerde de cennet, Arş-ı âzam (büyük Arş)ın altında ve semaların üstünde bulunduğu şeklinde varid olmuştur. Bunun için "bir kişiye düşen cennet" diye de açıklanmıştır.

Bununla beraber bu âyetin zahiri, bu alemin semaları ve yeri, aynen cennetin eni, “Genişliği, gökle yerin genişliği gibi olan cennete” âyeti de teşbihen (benzetilerek) böyle olduğunu gösteriyor. Bunların birini bedel, birini "en" mânâsına alarak tevfik (birbirine uydurmak) mümkün olduğu gibi, "Rabbinin (hüküm ve adalet) makamından korkan kimseye iki cennet vardır." (Rahman, 55/46) âyeti de her iki âyetteki cennetleri başka başka olarak almaya müsaittir. "Rabbimiz, bize dünyada da güzellik ver, ahirette de güzellik ver." (Bakara, 2/201).

Râzî tefsirinde nakledildiği üzere Herakl'in (yani Rum kralının) elçisi Peygamberimize: "Sen 'müttekîler için hazırlanmış ve genişliği yer ve gökler kadar' olan bir cennete davet ediyorsun? O halde nâr (cehennem) nerede?" diye sormuş. Resulullah (a.s.m.): "Sübhanallah (Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih ederim), gündüz olduğu zaman gece nerede olur?" buyurmuş olduğu rivayet edilmiştir. (bk. Hak Dini, Al-i İmran, 3/133. ayetin tefsiri)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun