Mezhepler dini parçalamış mıdır?

Tarih: 28.03.2011 - 00:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

"Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan (olmayın. Bunlardan) her fırka, kendilerinde olan ile böbürlenmektedir." (Rum, 30/32)
- Bu ayeti mezhepleri mi kastediyor?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bu ayetin hak mezheplerle bir ilgisi yoktur. Nitekim bir başka ayette, ilim sahiplerine sormamız istenmektedir:

"Halbuki onu peygambere ve aralarında yetkili kişilere gösterselerdi, içlerinden işin içyüzünü araştırıp çıkaranlar, onun ne olduğunu (haberin neye delalet ettiğini) bilirlerdi." (Nisâ, 4/83)

Demek ki, Rum Suresinde geçen durumun hak mezhepler ve hak müçtehitlerle bir ilgisi yoktur, zira o alimlere sormamızı emreden ve onların da sorduğumuz şeyi bileceklerini haber verip bunu onaylayan Allah’tır.

O halde Rum Suresinde geçen durum nedir?

Önce Rum suresinin 31 ve 32. ayetlerin meallerini verelim:

“Hepiniz O'na yönelerek O'na karşı gelmekten sakının, namazı kılın; müşriklerden olmayın. Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan (olmayın. Bunlardan) her fırka, kendilerinde olan ile böbürlenmektedir.”

Bu ayetlerde yer alan “Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlar...” ifadesinden maksat, dinin özünü kaybeden, kendi heva ve heveslerini din yerine ikame eden ve böylece -dinin temel prensiplerinin dışına çıkarak- bölük pörçük olan gruplardır. Bunların dört mezheple ilgisi olmadığının en büyük delili; bu mezheplerin İslam ümmetinin büyük çoğunluğunu temsil eden, Kur’an ve sünneti esas alan ve bin yıldan beri en büyük alim ve velileri yetiştiren, itikadî ve amelî konuların temel disiplinlerinde birbirlerini tasdik eden ve bu manada İslam ümmetinin şahs-ı manevisini temsil eden bir merkezde yer almalarıdır.

Yaklaşık 1.300 yıldan beri bu dört mezhep, Ehl-i sünnet adını almış ve bu adla yad edilmiştir. Bu husus tek başına, bunların Hz. Peygamber (asm) ve sahabenin yolunda gittiklerinin açık bir göstergesidir.

İslam’a bağlı olmakla beraber, çok farklı yönleri bulunan kesimler açısından bakıldığında, genel olarak farklı iki ayrı zihniyet söz konusudur. Bunlardan birincisi Ehl-i sünnet ve cemaat, ikincisi, Ehl-i bid’a olanlardır. Ehl-i sünnet ve cemaat, hadis-i şerifte, “Ben ve ashabımın üzerinde bulunduğu itikada bağlı olanlar...” (Kenzu’l-Ummal, h. no: 1057) olarak tanımlanmıştır. Dolayısıyla bu itikada bağlı olmayanlar bidat ehli sayılır. Bunlar yetmiş iki fırkadır. Mutezile, Cehmiye, Kaderiye, Haricîler ve benzerleri bu kısma dahildir.

Ehl-i sünnet ve cemaatin kendi arasında iki ayrı itikadî mezhepleri vardır: Eşarî ve Maturidî. Bunların temel esaslara ait hususlarda pek bir farkları yoktur. Detaylarda bazı nüansları vardır. Bu sebeple ikisi de aynı kesimi temsil etmektedir.

Ehl-i sünnet vel-cemaat ve ehl-i necat olarak tanımlananlar, diğer bir hadiste, “Sevad-ı azamı teşkil eden benim ve ashabımın üzerinde bulunduğu yolda yürüyenlerdir.” (Kenzu’l-ummal, h. no:8319)

olarak tarif edilmiştir. Hadiste yer alan “es-sevadu’l-âzam / sevad-ı azam” kavramı, en büyük kitle, en büyük cemaat manasına gelir. Tarih boyunca, yaklaşık 1.300 yıllık bir geçmişe sahip olan dört mezhep çevresinde oluşan kitleden daha büyük hangi kesim vardır?

Mezhepsizliğin geçmişi iki yüz yılı bulmamaktadır. Eğer biz dört mezhebi ehl-i bida kabul edersek; hadislerde bahsedilen fırkalar -açıkça- ehl-i bid’a olarak damgalandıklarına göre, ortada bir İslam ümmetinden söz edilebilir mi?

Çok iyimser bir yaklaşımla; bu ümmetin % 90’ı Kur’an’dan doğrudan  İslamî hükümleri çıkaracak durumda değildir. Bu takdirde bütün bu insanlar, ya dört mezhebin milyonlarca allame ve müçtehitlerinin arkasından gidecek veya -ne takvasında ne ilminde-irfanında ve ne de feraset-i diniyelerinde dört mezhep alimleriyle asla kıyaslanamaz durumda olan- birkaç kişiyi takip etmek durumunda kalacaktır.

Şimdi Allah aşkına, İmam-ı Azamı, İmam-ı Malik’i, İmam-ı Şafiiyi, İmam-ı Ahmed bin Hanbel’i mi taklit edelim; yoksa, dosdoğru bir takvayı göstermediği gibi, doğru bir ilmî ferasete de sahip olmayan birkaç kişiyi mi taklit edeceğiz?

Genel olarak bütün tefsirciler, hadisciler, kelamcılar, fakihler, evliyalar, allameler dört mezhebe bağlı insanlardır.

Özetle, on üç asırdan beri İslam ümmetinin en az yüzde % 80-90’nını teşkil eden dört mezhep mensuplarını ehl-i bid’a sayarsak, ümmetlerin en hayırlısı olan İslam ümmeti nerede kalır?

Allah, ümmetin gittiği yola gitmeyenlerin akıbetinin cehennem olacağını, Nisa Suresinin 115. ayetinde şöyle haber verir:

“Kim, kendisine hidayet (doğru yol) besbelli olduktan sonra peygambere karşı çıkar, müminlerin yolundan başkasına uyarsa, onu yöneldiği yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir varış yeridir.”

İlave bilgi için tıklayınız:

Rum suresi 32. ayetinde, günümüzdeki cemaatlere de bir uyarı ya da tepki söz konusu mu?..

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun