Peygamberimiz'den sonra, ilk halifeler dinden mi çıkmıştır?

Tarih: 06.04.2015 - 16:48 | Güncelleme:

Soru Detayı

1. Tahrim Suresinin 1.2.3.4.5 Ayetleri Aişe ve Hafsa hakkında indiklerini doğrular mısınız ve açık ayete göre Aişe ve Hafsa Peygamber Sav'e ihanet ettikleri günahkar oldukları Peygamber Sav karşı birbirlerine arka çıktıkları sabittir. Bunu açıklar mısınız?
2. Muaviye Meşru Halife olan Hz Ali’ye savaş açarak Halifeliğini tanımayarak Kuran yapraklarını mızraklara geçirerek büyük bir günaha girmiş midir? En sadık sahabelerden Hz. Ammar bin Yasir’i vahşice katletmiştir. Ve Bazı rivayet ve Hadislerde geçmek üzere sapık, içki içen, kumar oynayan oğlu Yezid’e Halifeliğin yolunu açmak için Hz. Hasan’ın karısını satın alarak Hz. Hasan’ı Şehit ettirmiştir. Bu olaylar karşısında Muaviye gibi birisine Hazret kelimesi kullanmak ne derece doğrudur?
3. Peygamber efendimizin bizzat Medine’den sürgün ettiği çıkardığı Mervan’ı 3. Halife Osman’ın tekrar geri getirip kendisine Makam vermesi ne derece doğrudur? Bu Peygamber Sav Efendimizin sözüne kararına muhalefet değil mi?
4. Peygamberimiz "
Ashabım hepsi Gökteki yıldızlar gibidir hangisine tutunursanız hidayete erişirsiniz." Hadisine karşı Sahih Buhari’nin 7. Cildin 3143 sahifesinde Peygamber Sav. buyuruyor: Kıyamet günü Sahabelerimden bazı kimseler yakalanıp Cehenneme götürülürler! Şimdi demek oluyor O zaman sahabelerin hepsi dürüst doğru sadık değilmiş! Buna da bir açıklama getirir misiniz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

1) İlgili ayetlerde Hz. Aişe ve Hz. Hafsa ile ilgili açık bir ifade yoktur. Bununla beraber alimlerin önemli bir kesimine göre, bu ayet onlar hakkında inmiştir. Onlar, özellikle Hz. Aişe’nin Hz. Peygamber (asm)'e olan aşırı sevgisinden dolayı, kumalarına karşı ona böyle bir şeyler yapmışlardır.

- Ancak, birçok hadiste, Hz. Peygamber (asm)'in insanlardan en fazla sevdiği bir eşi olan Hz. Aişe için “Ona karşı hıyanet yaptı...” tabiri, bir Müslümandan sadır olan en haince bir edepsizliktir.

2) Hz. Ali’nin meşru halife olduğu doğrudur. Fakat bu halifelik daha bütün Müslümanlar tarafından kabul edilmediği bir sırada, Hz. Muaviye de buna talip olmuştur. Bir insanın bir suçu varsa, onun başka meziyetleri olmadığı anlamına gelmez. Biz Hz. Ali’nin hak üzere olduğu ve Hz. Muaviye’nn hata ettiğini kabul edenlerdeniz. Ancak, Muaviye’nin Allah’ın Resulünün vahiy katipliğini de yaptığını biliyoruz.

Biz Ehl-i sünnet olarak, milyonlarca alim ve evliyayı barındıran zatların yolunu takip ediyor ve onu haksız bulmamıza rağmen kendisine Hz. Muaviye demekten de çekinmiyoruz.

Yanlışınız şuradadır: Biz Muaviye için “hazret” kelimesini kullanmamız, onun Hz. Ali’ye karşı çıktığı için değil, Hz. Peygamber (asm)'in sahabelerinden biri olduğu içindir. Allah’ın, O’nun Resulüne karşı gösterdiğimiz sevgi ve saygıdan dolayı, onun sahabelerinden biri olan Muaviye’ye “hazret” dememizden ötürü bizi sorguya çekeceğini asla düşünmüyoruz.

Fakat bazı hatalarını nazara alarak, onun binlerce İslami meziyetlerini bir kenara itmenizden dolayı siz Şiaların işinin çok zor olduğunu düşünüyor ve bir mümin olarak size gerçekten acıyoruz.

Üstelik, işiniz yalnız Muaviye için “hazret” kelimesinin kullanılıp kullanılmaması değildir. Siz aynı zamanda, Kur’an’da ve sahih hadislerde defalarca övülen bütün sahabeleri “mürted” sayıyorsunuz. Koca bir İslam dini yalnız “üç-beş sahabeyi” kurtardığını düşünecek kadar akıl ve vicdandan yoksun bir konuma giriyorsunuz.

Tam da bu noktada Hz Peygamber (asm)'in; “Hz İsa hakkında olduğu gibi, Hz. Ali hakkında da iki grup insanların helak olacağını” ifade etmesinin ortaya koyduğu ölçünün bir kefesine girdiğinizi, zerre kadar aklı olan anlar ve size İslam namına acır...

3) Biz Mervan’ın yanlışlarına destek verecek değiliz; Allah müstahakkını versin.

Ancak, Hz. Osman, Hz. Peygamber (asm)'in (sahih hadislerle sabit olan) övgüsüne mazhar olan bir zattır. Cennetle müjdelenen bir zattır. Hz. Peygamber (asm)'in bizzat iki kızını (birini vefatı üzerine diğerini de) kendisine nikahladığı bilinmektedir. Böyle bir zata karşı düşmanlık beslemek hangi aklın kârıdır?

Hz. Osman’ın Mervan’ı bir makama getirmesi, Hz. Peygamber (asm)'e “inat olsun” diye getirdiğini düşünen varsa ona “insan” olarak bakamayız. Demek ki o da o günlerde bu konuda bazı maslahatlar görmüş ve ona göre böyle bir tutum sergileniştir.

4) Bu hadisin sahih olmadığını söylemek mümkün değildir. Hadisin değişik varyantları vardır. (bk. Buhari, Rikak, 53)

Bu konuda şunları söyleyebiliriz:

a) Aynı konuda değişik ifadeler kullanılmıştır. Bir rivayette: “sahabilerimden bir cemaat/topluluk/grubun mürtetliğinden” söz edilmiştir. Diğer hadis rivayetlerinde ise, genel olarak “bu ümmetten bazı kimselerin/grupların mürtetliği”nden söz edilmiştir.

Hepsi de sahih rivayetler olduğuna göre, çoğunluğu teşkil eden “sahabe dışındaki insanlar”ı konunun merkezine almak, “sahabe” kelimesinin geçtiği rivayeti ravinin bir nevi yorumu (geneli tahsis etme yorumu) olarak değerlendirmek en doğru bir değerlendirme olur. Çünkü, Kur’an’da ve sahih hadislerde genel olarak övgüye mazhar olan sahabelerin durumu buna en müsaittir.

b) Bu hadis rivayetini nazara alarak sahabeden bazı kimseleri ismen mürted saymak mümkün değildir. Çünkü, hiç bir rivayette herhangi bir kimsenin ismi geçmemektedir. Örneğin, mürtet olanların listesine “Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’i almak” bunun yerine “Hz. Ali’yi liste dışında tutmak” tamamen gayr-ı ilmi ve gayr-ı ciddi bir yaklaşımdır.

Bize göre, aşere-i mübeşşereden olan dört halifenin ve Kur’an’da övgüyle bahsedilen Ensar ve Muhacirlerden hiç birinin ismini vermek mümkün değildir.

c) Şiadan bir kısım aşırı Rafizilerin bu hadise dayanarak, Hz. Ali, Hz. Mikdad, Hz. Ammar, Hz. Selman, Hz. Ebu Zer gibi dört-beş kişi dışında bütün sahabilerin mürted olduklarını söylemeleri, cidden büyük bir hatadır. Hz. Peygamber bu konuda hiç bir sim vermezken, bunların dört-beş kişi dışında bütün sahabeleri mürtet saymaları, onların ne kadar garazkâr ve bu garazkârlık yüzünden Allah’a ve Resulüne iftira etmekten çekinmediklerini göstermektedir. Evet bu bir iftiradır, çünkü Allah ve Resulünün listede isimlerin yazmadığı kimselerin isimlerini yazmak, kendilerini Allah ve Resulü yerine koymak ve ona göre hüküm vermek manasına gelir.

d) Hadis’te “mürted olanlar” “raht” kelimesiyle bildirilmiştir. “Raht” kelimesi, Arapçada “üçden ona kadar”/en fazla on kişiyi ifade eder. Demek ki, bu hadisin yalnız bir rivayetinde yer alan “sahabelerden” bazıların mürted olduklarını kabul etsek bile, bunların sayısını Arapça olan hadis lisanında ondan fazla kimseye teşmil edemeyiz. Yoksa müfteri durumuna düşeriz.

e) Tarihin bildirdiği bir gerçek de şudur ki, Hz. Peygamber (asm)'in vefatından sonra Arap kabilelerinden bazıları mürted olmuştur. İlk halife Hz. Ebu Bekir onlara karşı cihad etmiş ve onları hizaya getirmiştir.

Buhari’nin bir rivayetinde mürted olduğu bildirilen “bir zümre”den maksat bunların olma ihtimali çok kuvvetlidir. Bunlar genel olarak sahabe unvanını almamakla beraber, yine de içinde bu unvanı almış beş-on kişinin olması da muhtemeldir. İlgili hadisi bu olaya yorumlamanın ne bilgi bakımından ne de Arapça ifade bakımından hiçbir sakınca teşkil etmez. Böyle daha güzel bir yorum yapma imkânı varken, sırf Hz. Ali takımını tutma adına Kur’an ve sünnette övülen sahabeye teşmil etmenin ne manası var?

Nitekim, İslam alimleri şunu açıkça vurgulamışlar ki, Hz. Peygamber (asm)'in vefatından sonra, sahabilerden hiç kimse mürtet olmamıştır. Mürted olanlar, bir kısım bedevi olanlardır. Hz. Peygamber (asm)'in sohbetinde bulunmuşlarsa da asla bilinen meşhur sahabilerden olmamışlardır. Hadiste Hz. Peygamber (asm)'in bunlar için “ashabi” yerine küçüklüğü ve azlığı ifade eden “useyhabi” ifadesini kullanması buna işaret etmektedir. (bk. İbn Hacer, Fethu’l-Bari, 11/385)

f) “İlk iman eden Muhacirler ve Ensar ile iyi amellerle onların izinden giden müminlerden Allah razı olmuştur. Onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. Allah onlara, içinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kurtuluş budur.” (Tevbe, 9/100) mealindeki ayette yüzlerce sahabeyi içine alan bir ifadeyle, onların cennete girecekleri açıkça ifade edilmiştir.

Bu ve benzeri ayetlerin açık ifadesine ters düşecek bir iddiada bulunmak, -bilerek veya bilmeyerek- ayeti -Allah korusun- inkâr manasına da gelir. Zerre kadar aklı olan kişi, böyle bir riske girmez... Ve ilgili hadis rivayetlerini, bu ve benzeri ayetlerin ifadelerine uygun bir şekilde anlamaya çalışır...

g) Abdulkahir el-Bağdadi’nin de ifade ettiği gibi, Hz. Peygamber (asm)'in vefatından sonra mürtet olanlar bellidir. Bunlar: Kinde, Hanife, Fizare, Beni Esed, Beni Bekr b. Vaildir. Bunlardan hiçbiri ne Muhacirlerden ne de Ensardandırlar...

Bununla beraber, İslam ümmeti (Şialar gibi bazı ehl-i dalalet fırkalar hariç) ittifakla kabul etmişler ki, (yaklaşık 1400-1500 kişi kadar olan) Ashab-ı Rıdvan ve 300’den fazla olan Ashab-ı Bedir ehl-i cennettir. Bu davalarını da ayet ve hadislerin ifadesine dayandırmışlardır. (krş. el-Farku beyne’l-firak, 353)

h) Kurtubi’nin ifade ettiğine göre, İslam alimlerin icmaıyla, hadiste ifade edilen “mürted” olanlar, Müslümanların cemaatini terk eden ehl-i bida olanlardır. Hariciler, Rafiziler, Mutezileler de bunlar arasında yerlerini almışlardır. (bk. Kurtubi, et-Tezkire, s. 352)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun