İbn Arabi ve Eşari, kader konusunda cebriye anlayışına mı sahiptir?

Tarih: 20.07.2014 - 02:52 | Güncelleme:

Soru Detayı

- İbni Arabi (Fusüs, s.210) katıksız cebirci olduğu konusunda ne demeliyiz?

- Aynı şekilde Eşari'nin de kader konusunda cebri benimsediği geçiyor bazı kaynaklarda bunlar doğru mudur?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Kader konusunun bir tarafında Mutezile, diğer tarafında ise Cebriye anlayışı var. Her şeyin dizgini Allah’ın elinde olduğuna göre Cebriyecilik düşüncesinin zihinlerde yer etmesi, insan sorumluluğu ve özgür iradesi bakımından Mutezile düşüncesinin zihinlerdeki yansımaları söz konusu olabilir.

- Bu konuda Bediüzzaman Hazretlerinin “Cebr ve İtizalde birer dane-i hakikat bulunur.” başlığı altında kaleme aldığı şu tesbiti konumuza ışık tutmaktadır:

“Ey talib-i hakikat! Maziye, hem musibet; müstakbel ve masiyet ayrı görür şeriat. Maziye, mesaibe nazar olur kadere. Söz olur Cebriye. Müstakbel ve maasi nazar olur teklife, söz olur İtizale. İtizal ile Cebr şurada (burada) barışırlar. Şu bâtıl mezheblerde birer dane-i hakikat mevcud münderiçtir; mahsus mahalli vardır; bâtıl olan ta'mimdir.” (Sözler, s. 710)

Eskide, o günkü şartların yardımıyla İslam alimlerinden bazıları muhalifleri hakkında daha keskin ifadeler kullanmışlar. Hatta İmam Azam hakkında da Mürcie diyenler var. “Li külli makamin makal = Her makamın -kendine münasip- bir sözü olur.” kaidesi konumuzda da geçerlidir.

Allah’ın sonsuz rahmetini seslendirdiğiniz zaman birileri sizi Mürcie kabul edebilir. Bu sebeple, bir kimsenin hayatı boyunca hangi düşüncesi daha yaygın daha sürekli ise, o kişi öyle kabul edilebilir. Fakat sadece bazı sözlerinden ötürü insanları -özellikle bugün hiç ihtiyaç olmadığı halde- kategorilere ayırmakta dini veya ilmi bir faydanın olacağını düşünmüyoruz.

-  “İlk bakışta İbn Arabî’nin determinist ve Cebrî bir yaklaşım içinde olduğu görülmektedir. ‘İnsan kendisi için belirlenen fiili işlemeye mecburdur.’ sözü de bunu pekiştirmektedir. Bununla birlikte İbn Arabî ef‘âlü’l-ibâd konusunda Matüridilerin ‘bir fiile iki kudretin tesiri’ görüşüne yakın bir çizgi takip eder.” (Cağfer Karadaş, Muhyiddin İbn Arabi’nin İtikadı, İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi İbnü’l-Arabî Özel Sayısı-1, yıl: 9 [2008], sayı: 21, s. 67-94)

- İmam Eşari’nin Mutezile ile olan mücadelesinde Allah’ın sıfatlarını ispat etmeyi esas almıştır.

Mutezile, insanların kendi fiillerinin yaratıcısı olduğunu söylemelerine karşılık, o da Allah’ın her şeyi yarattığını ve insanın iradesini de yarattığını belirtirken, sözlerinden insan iradesinin dışlandığı anlaşılabilir. Eşari’nin, Mutezile tarafından bir cihette inkâr edilen Allah’ın iradesinin varlığını kuvvetli bir şekilde vurgulamış olması, insan iradesini gölgede bırakmış ve insanın her konuda mecbur olduğu izlenimini vermiştir. Aslında Eşarilerin görüşü ortadadır. İnsanın kendi iradesi de vardır ve sorumlulukları da bundan kaynaklanmaktadır.

- İmam Eşari’nin insan iradesinin temel esasını teşkil eden meyelanı da Allah’ın yarattığı bir mahluk olarak görmesi, onun “Cebriye” ekolüne uygun düşündüğünü düşünenler olmuş olabilir. İşin aslını ise, Bediüzzaman’dan öğrenelim:

“Cüz'-i ihtiyarînin üss-ül esası olan meyelan, Matüridîce bir emr-i itibarîdir, abde verilebilir. Fakat Eş'arî, ona mevcud nazarıyla baktığı için abde vermemiş. Fakat o meyelandaki tasarruf, Eş'ariyece bir emr-i itibarîdir. Öyle ise o meyelan, o tasarruf, bir emr-i nisbîdir. Muhakkak bir vücud-u haricîsi yoktur. Emr-i itibarî ise, illet-i tâmme istemez ki; illet-i tâmme vücudu için lüzum ve zaruret ve vücub ortaya girip ihtiyarı ref'etsin. Belki o emr-i itibarînin illeti, bir rüchaniyet derecesinde bir vaziyet alsa, o emr-i itibarî sübut bulabilir. Öyle ise o anda onu terkedebilir. Kur'an ona o anda diyebilir ki: "Şu şerdir, yapma." (Sözler, s. 467)

İlave bilgi için tıklayınız:

Nisbi ve itibari emirler ne demektir?..

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun