Tasavvufta en son mertebe hangisidir?

Tasavvufta en son mertebe hangisidir?
Tarih: 23.10.2021 - 09:55 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bu mertebeye ulaşmak için neler yapılmalı?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bir kul, her ne yaparsa yapsın, Allah’ın emrine uymak için yapar, sonucunda da sadece Allah’ın rızasını ümit eder.

Bir Müslüman bu gerçeğe yaklaştıkça mertebe ve makam alır, terakki eder.

Bu kısa bilgiden sonra soruya gelince:

Sufiler mertebe anlamından daha ziyade makam kavramını kullanırlar.

Sözlükte “ayak üstü durulacak yer, ikametgâh, mertebe, mevki” gibi anlamlara gelen makam kelimesi tasavvuf terimi olarak; ahlak ilkeleriyle sülkun mertebelerini ifade etmektedir.

Makam, kulun kendi kast ve iradesiyle tekrar ede ede elde ettiği mertebeye denir. 

Tasavvufta makam kavramı III. (IX.) yüzyıldan itibaren mücahede ve süluk kavramına bağlı olarak doğmuştur. Tasavvufî anlayışa göre nefis günah ve kötülüklerden mücahede ve riyazetle arındırılabilir. Günah ve kötülüklerden aşama aşama uzaklaşan salikin yaşadığı sevinme ve üzülme gibi bir anlık duygusal değişmelere hâl, halin sürekli ve kalıcı oluşuna makam adı verilmiştir.

Makam, düzenli ve disiplinli bir gayret sayesinde halin istikrar ve süreklilik kazanmış şeklidir.

Bununla birlikte hallerin ancak bir kısmı makama dönüştürülebilir. Mesela, ara sıra işlediği günahlardan dolayı pişman olan bir salik, disiplinli ve düzenli çaba ile pişmanlık duygusunu sürekli ve kalıcı duruma getirince, bu, hali makama dönüşmüş olur.

Seyrüsüluk bir anlamda insanın, yaratılışında var olan iyi huy ve temiz duygularını kalıcı ve sürekli bir duruma getirmeye çalışmasıdır. Bu da hallerin makama dönüşmüş olması demektir. 

Sufîler, bir makama ulaşmanın geride kalan makamla ilişkiyi kesmek anlamına gelmeyeceğine, aksine ilk kazanılan makamın hayatın sonuna kadar devam edeceğine dikkat çekmişlerdir.

Mesela, tövbe hem ilk hem son makamdır. Sabır, şükür, rıza, zühd gibi makamlar da böyledir.

Bazen bir makam iki veya daha fazla makamı içerir; bazen de bir makam bütün makamları kapsayacak kadar etkili ve belirgin olabilir.

Seyrüsülukte makamların bir ölçüde sabit bir sıralaması vardır. Makamlar tövbe ile başlar, tevhit ile sona erer.

Mürşidler salikin bir makamı tam olarak gerçekleştirmeden bir sonraki makama geçmesine, meselâ tevekkül makamının hakkını tam olarak vermeden kanaat makamına, tövbe makamının hakkını vermeden inabe makamına geçmesine izin vermemişlerdir.

Her makamın belli nitelikleri, gerçekleşme şartları, hikmetleri ve hükümleri, bunlara uygun olarak gerçekleştirilen bir makamın da belli sonuçları vardır. Salikin makamlardan bir veya birkaçına ulaşması, ölünceye kadar bu makama sahip olacağı anlamına gelmez. Kazanılan makamların kaybedilmesi mümkündür.

Her ne kadar farklı tasnifler yapılmışsa da makamların sıralanması hususunda şu tasnif genel olarak kabul görmüştür. Bu tasnife göre en son ve en yüksek makam rızadır. Rıza makamını elde edebilmek için sırasıyla şu makamlardan da geçmek gerekmektedir.

Tövbe: “Kulun kendi iradesiyle Allah’a yönelmesi.”

Zühd: “Eşyaya dair isteklerin bütünüyle yok olması.”

Tevekkül: “Allah’ın katında olanlara güvenme, insanların elindekinden ümidi kesme.”

Kanaat: “Nefsin alışık olduğu şeylerin bulunmaması durumunda sükût etmek. ”

Uzlet: “Halkla beraber yaşamaktan yüz çevirmek.”

Zikir: “Allahtan gayrı her şeyi unutarak sadece onu anmak.”

Teveccüh: “Allah’tan başka her hangi bir varlığa çağıran her şeyden yüz çevirerek tüm benliği ile O’na yönelmek.” 

Sabır: “Bela ve sıkıntı anlarında sızlanmayı terk etmek.”

İlave bilgi için tıklayınız:

"Dünya için ahireti, ahiret için dünyayı terk eden sizin hayırlınız ...

İyi bir kul olmak için dünyayı terk etmek mi lazım?

İnsanın en büyük Hicret'i kötülükleri terk etmesidir, sözü hadis mi ...

“Dünyayı kesben değil kalben terk etmek” ne demektir?

Kaynaklar:

- Serrâc, el-Lümaʿ, s. 65.
- Sülemî, Tabakāt, Kahire 1949, s. 243, 264, 561.
- Hücvîrî, Keşfü’l-mahcûb, s. 224, 484.
- Herevî, Menâzil, tür.yer.
- Şehâbeddin es-Sühreverdî, ʿAvârifü’l-maʿârif, Beyrut 1966, s. 469, 529.
- İbnü’l-Arabî, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye, Kahire 1293, II, 86, 264-486, 507.
- İbnü’l-Arabî, el-İsrâʾ ilâ makāmi’l-esrâ (nşr. Suâd el-Hakîm), Beyrut 1408/1988.
- Kâşânî, Istılâhâtü’s-sûfiyye, s. 87.
- İbn Kayyim el-Cevziyye, Medâricü’s-sâlikîn, Beyrut 1403/1983, I, 149-152.
- Kuşeyrî, er-Risâle, Kahire 1966, s. 94, 191.
- Şah Veliyyullah ed-Dihlevî, Hüccetullāhi’l-bâliġa, Kahire 1966, s. 606-639.
- el-Muʿcemü’s-sûfî, s. 930-940.
- Hasan Âsî, et-Tasavvufü’l-İslâmî, Beyrut 1414/1994, s. 346-354.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun